Yay. * Eğri, yay biçiminde olan şey. * Dokuzuncu burcun adı.
KAVSAF
Kadife.
KAVSARRA
Kamıştan yapılan hurma sepeti. * Şeker yükü.
KAVSEYN
İki yay.
KAVS-I KUZAH
(Kavs-i kuzeh) Gök kuşağı. Alâim-i semâ. Ebem kuşağı.
KAVSÎ
Yay biçiminde olan, yay gibi olan.
KAVS-PARE
f. Küçük yay, küçük kavs.
KAVT
İhtiyaç miktarı yemek vermek.
KAVT
(C.: Akvât) Koyun sürüsü.
KAVVAD
Arsız, pezevenk, deyyus, kaltaban, gayretsiz.
KAVVAL
(Kavl. den) Geveze, çok konuşan, çok söyliyen. * Sözü yerinde söyliyen. Lâf ebesi.
KAVVAM
Nezaret ve muhafaza eden kimse. İşlerin mes'uliyetini üzerine alıp iyi idare eden.
KAVVAS
(Kavs. dan) Oklu asker. * Ok imâl eden kimse. Okçu.
KAVZ
Bozmak. Yıkmak.
KAVZ
(C.: Akvâz-Akâviz-Kızân) Küçük kum tepesi. * Düşmek. * Bağlamak.
KAY
Yağmurlu hava.
KAY
Kusma, istifrağ. Hastalıktan dolayı ağızdan çıkan hazmolmamış gıdâ maddesi.(Âlim-i mürşid koyun olmalı; kuş olmamalı. Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir. M.)
KAY'
Kedi, sinnevr.
KAY'AM
(C.: Kayâım) Kedi.
KAYANE
Demircilik.
KAYASİRE
(Kayser. C.) Kayserler. Eski Bizans ve Roma İmparatorlarının lâkapları.
KAYD
Kelepçe, bağ. * Bağlamak. * Bir şeyi bir yere yazmak. * Deftere geçirmek. * Sınırlamak. * Şart.
(C.: Akyâl) Ulu şerif kimse. * Öğle vakti şarap içmek.
KAYLULE
Kerâhet vakti olmayan kuşluk vakti uykusu, öğle uykusu.(Re'fet, $ âyet-i celilesindeki $ kelimesinin mânasını merak edip sorması münasebetiyle ve hapiste sabah namazından sonra sairler gibi yatmasından gelen rehavet dolayısıyla, elmas gibi kalemini atâlete uğratmamak için yazılmıştır. Uyku üç nevidir:Birincisi: Gayluledir ki, "fecirden sonra tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır." Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine Hadisçe sebebiyet verdiği için, hilâf-ı Sünnettir. Çünkü; Rızk için sa'yetmenin mukaddematını ihzar etmenin en münasip zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur. O günkü sa'ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi, bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuştur.İkincisi : Feyluledir ki, "İkindi namazından sonra mağribe kadardır." Bu uyku ömrün noksaniyetine, yâni uykudan gelen sersemlik cihetiyle o günkü ömrü nevm-âlud, yarı uyku, kısacık bir şekil aldığından maddi bir noksaniyet gösterdiği gibi, mânevi cihetiyle de o gün hayatının maddi ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi oluyor.Üçüncüsü: Kayluledir ki, bu uyku Sünnet-i Seniyyedir. Duha vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır. Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için Sünnet olmakla beraber, Ceziret-ül-Arabta vakt-üz-zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir tâtil-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o Sünnet-i Seniyyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir. Bu uyku, hem ömrü, hem rızkı tezyide medardır. Çünkü: Yarım saat kaylule, iki saat gece uykusuna muadil gelir. Demek, ömrüne hergün bir buçuk saat ilâve ediyor. Rızk için çalışmak müddetine, yine bir buçuk saati ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor. L.)
KAYN
(C.: Kuyun) Demirci, haddad, * Kul, köle.
KAYNAN
At ve deve ayaklarının ip bağlanacak ve bukağı vuracak yeri.
KAYNATA
Karı ve kocaya göre birbirlerinin babası. * Kayınpeder.
KAYS
Düşmek, sukut.
KAYS
Leylâ ile Mecnun hikâyesinin erkek kahramanı olan Amirinin adı. * Süngü miktarı.