K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • KAZH

    Atmak, saçmak.
  • KAZIB

    (C.: Kavâzıb-Kızâb) Kesici, kesen.
  • KÂZIM

    Öfkesini yenen, meydana vurmayan.
  • KAZIM(A)

    Kemirici hayvan.
  • KÂZIME

    (C.: Kezâyim) Yanında bir kuyu daha olup bundan ona, ondan buna su geçen kuyu. * Büyük şehir.
  • KÂZIMÎN-EL GAYZ

    Öfkesini yenenler.
  • KÂZIMÛN (KÂZIMÎN)

    Öfkesini yenenler. Hırsını yenenler.
  • KAZIYE

    Ölüm.
  • KAZİ

    (A, uzun okunur) Dâvalara hüküm ve kaza eden. Şeriat kanunlarına göre dâvalara bakan hâkim. Kadı. * Yapan, yerine getiren.
  • KAZİB

    Karada ve denizde ticarete hırslı olan kimse.
  • KAZİB

    (C.: Kuzıbân) Ağaç dalı.
  • KÂZİB(E)

    Yalancı. Yalan söyleyen.
  • KAZİFE

    Sövdükleri söz. * Attıkları nesne.
  • KAZİM

    (C.: Kazmân-Kazam) Gümüş. * Yazı yazmada kullanılan beyaz deri. * Davara verdikleri arpa.
  • KAZİME

    (Bak: Kâzıme)
  • KAZİYE (KAZİYYE)

    Man: Hüküm. Bir hükmü ifâde eden kelâm. * Karar. Fikir. İfâde. * Hak veya bâtıl mâna ifade eden söz. * Hükmeylemek. * Hükümet.
  • KAZİYE-İ BEDİHİYYE

    Man: Delil ile isbata muhtaç olmaksızın, aklın cezmen hüküm ve tasdik eylediği hüküm. Bu iki kısma ayrılır:1- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye: Aklın hârice danışmayarak ve havassın (hislerin) tavassut ve yardımına muhtaç olmayarak tasdik eylediği kaziyeye denilir ki; akıl mücerret mevzu ve mahmulünü tasavvur edince beyinlerindeki nisbet-i hükmiyeyi cezmen tasdik ediverir ve bunlara Ulum-u müteârife denir. Bu da ya evveliye veya fıtriyye olur.2- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye-i evveliye: Aklın mücerret tarafeyni tasavvur ile beynindeki nisbet-i hükmiyeyi cezmen tasdik ettiği kaziyyeye denir. (L.R.)
  • KAZİYE-İ BEDİHİYYE-İ FITRİYYE

    Man: Aklın tarafeyni tasavvur ederken zihinde hâzır olan bir hadd-ı vasat vâsıtası ile nisbet-i hükmiyyeyi cezmen tasdik eylemesinden ibaret olan kaziyyeye denir.
  • KAZİYE-İ CEHLİYYE

    Man: Esası cehl üzere mebni olan bâtıl kaziyyedir. (L.R.)
  • KAZİYE-İ CÜZİYYE

    Man: Hükmü, mevzuun bazı efradına şamil olan kaziye. "Bazı şeyler serttir." gibi.
  • KAZİYE-İ HAMLİYYE

    Man : Mahmulün (yâni, haberin), mevzua (yani mübtedaya) sübut veya nef'i ile hükmü hâvi olan kaziyye. Tabir-i diğerle: Mahmulün mevzua kayıtsız ve şartsız olarak isnad olunduğu kaziyyeye denir. "Dünya fânidir" gibi.
  • KAZİYE-İ İHTİMALİYYE

    Man: Bir şeyin olması veya olmaması mümkün olmak ihtimâli üzerine bina olunan kaziyye.
  • KAZİYE-İ KÜLLİYE

    Man: Hüküm mevzuunun cemi efradına şâmil olan kaziyye. "İnsanların cümlesi nâtıktır" gibi.
  • KAZİYE-İ MA'DULE

    Man: Selb, ya mevzuundan ya mahmülünden ikisinden cüz' olan, yâni kendinde hem isbat ve hem de nefiy kaziyyelerdir. "Nefs-i nâtıka gayr-i mürekkebdir" gibi.
  • KAZİYE-İ MAHKÛMUN BİHÂ

    (Bak: Kaziye-i muhkeme)
  • KAZİYE-İ MAHSUSA

    Man: Mevzuu yalnız bir fertten ibaret olup da hüküm onun üzerine olan kaziyyedir. Buna Kaziye-i şahsiyye dahi denir. "İstanbul en büyük şehirlerin birincisidir" gibi.
  • KAZİYE-İ MAKBULE

    Kabule mazhar olmuş hüküm ve iddia. İtimad edilir zâtların söyledikleri ve bu itimada binâen kabul edilen kaziyye.
  • KAZİYE-İ MEŞHURE

    Man: Herkesce sâbit olduğu hasebiyle hükmolunan kaziyye.
  • KAZİYE-İ MEVHUME

    Man: Mâkul işler üzerine kuvve-i vâhimenin hükmeylediği kâzib kaziyyedir.
  • KAZİYE-İ MUHAYYELE

    Man: Kizb olduğu mâlum iken nefsin ya münbasit ya münkabız olduğu kaziyye. Hayali olan hüküm.
  • KAZİYE-İ MUHKEME

    Tam, sağlam hüküm. Temyizin tasdikinden geçmiş, değişmez hâle gelmiş mahkeme kararı ki, böyle bir karara mazhar olan herhangi birşey hakkında tekrar dava açılamaz; dâva mevzuu yapılamaz. Aksi takdirde kanun namına kanunsuzluk yapılmış olur. Buna "Kaziye-i mahkumun bihâ" da denir. (Bak: Muhkem kaziyye)
  • KAZİYE-İ MUTLAKA

    Man: Hiçbir ihtimâl gösterilmeyip, bir şeyin şöyle olduğuna veya olmadığına açıktan açığa hükmolunan kaziyye'dir.
  • KAZİYE-İ MÜMKİNE

    Mümkün olan hüküm, kaziyye.(Meselâ: Kim iki rekât namazı filan vakitte kılsa, bir hac kadardır. İşte iki rekât namaz bazı vakitte bir hacca mukabil geldiği hakikattır. Herbir iki rekât namazda bu mâna külliyet ile mümkündür. Demek şu nevideki rivayetler vukuu bilfiil dâimi ve külli değil, zira kabulün madem şartları vardır. Külliyet ve daimilikten çıkar. Belki ya bilfiil muvakkattır, mutlaktır, veyahut mümkinedir, külliyedir. Demek şu nevi ehadisteki külliyet ise, imkân itibariyledir... S.)
  • KAZİYE-İ NAZARİYYE

    Man: Aklın bir delil ile tasdik eylediği kaziyye. Delilinin mukaddematı yakiniyyattan ise, yakiniyye'dir ve illâ zanniye olur.
  • KAZİYE-İ SÂLİBE

    Man: Mevzuun mahmulünden selbiyle hükmolunan, yâni; bir şeye nefi ile hükmeyleyen kaziyye'dir. "Kamerin ziyası kendinden değildir" gibi.
  • KAZİYE-İ ŞARTİYYE

    Man: İki cümleden ibâret, fakat bunlardan birinde olan hüküm diğerinde gösterilen şarta mütevakkıf olan, yâni; aralarında mülâzemet ve irtibat bulunan kaziyedir.
  • KAZİYE-İ ŞARTİYYE-İ MUTTASILA

    Man: Mevzu ile mahmulü birer cümle olmakla, birinde bir şeyin üzerine olunan hüküm, diğerinde gösterilen şarta mütevakkıf olan kaziyyedir. (Eğer bir cisim ağır ise, bir yere yerleştirilmedikçe düşer gibi.)
  • KAZİYE-İ ŞARTİYYE-İ MÜNFASILA

    Man: Mahmulü birden fazla olmakla bu mahmulllerin biri elbette mevzua isnad olunmak lâzım geldiğine hükmolunan kaziyyedir. (Adet ya tektir, ya çifttir) gibi.
  • KAZİYE-İ TAKLİDİYYE

    Man: Mücerred. Başkasından duymakla hükmolunan kaziyye.
  • KAZİYE-İ YAKÎNİYYE

    Man: Yakîni ifade eden kaziyyeye denir. Ya bedihiyye veya nazariyye olur.
  • KAZİYE-İ ZANNİYE

    Man: Karineler ve emârelerden alınmış olan kaziyyeye denir ki; akıl galip zan ile hüküm eylerse de, onun nakzını dahi tecviz eder, bu cihetle zanniyatın cümlesi nazaridir.
  • KAZİYE-İ ZARURİYYE

    Man: Tasdikat-ı akliyyeden olmakla zıddı mümkün olamıyacak surette kat'i olan bir nevi kaziyyedir.
  • KAZİ-YÜL HÂCÂT

    Bütün ihtiyaçları yerine getiren Allah (C.C.)
  • KAZİZ

    Ufak taşlar, taş parçaları. * Topluluk, cemaat.
  • KAZKAZ

    Arslanın, kemiği parça parça etmesi. * Yavuz arslan.
  • KAZKAZA

    Kemiği parçalamak.
  • KAZM

    Kuru şeyler yemek. * Dişlerin etrafıyla bir şeyi ısırıp yemek.
  • KAZR

    Bir kimsenin peşinden gitmek.
  • KAZUF (KAZİF)

    Irak, uzak, baid.
  • KAZULET

    Kocaman.