Bükülmüş ibrişim. Ham ipek. * Sıçramak. * Irak olmak, uzak olmak.
KAZZ
Büyük taş. * Topraklı olan. * Topluluk, cemaat.
KAZZABE
Çok keskin.
KAZZAFE
Sapan.
KAZZAN
Pire.
KAZZAZ
İpekçi. İpek yapan veya satan kimse.
KAZZE
(C.: Kuzâ) Su üstündeki çörçöp. * Göze düşen çöp. * Gözün çapağı.
KE
f. Farsçada küçültme edatıdır. Kelimelerin sonlarına gelir. (Meselâ: "Merdüm: Adam; merdümek: Adamcağız" gibi.)
KE
Gibi mânasındadır. (Arapça teşbih edâtı) Kelimenin başına getirilir. Meselâ: (Kezâlike: Bunun gibi) * Harfin ve kelimenin sonuna gelirse sen zamiri yerindedir. Meselâ (Kitâbü-ke: Senin kitabın)
Ateşte pişirilen et. * Ateşte kavrularak veya alazlanarak pişirilen her türlü yiyecek.
KEBABE
Bir ot ismi.
KEBAD
İri limon.
KEBADE
f. Tâlim yayı.
KEBADE-KEŞ
f. Ok atma tâlimi yapan veya ok atmaya hevesli olan. Tâlim yayını çeken.
KEBADE-KEŞÎ
f. Ok atmaya hevesli olma, tâlim yayını çekme.
KEBAİR
(Kebire. C.) Büyük şeyler, büyük günahlar. Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek.-Allah'a şirk koşmak.-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak.-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek.-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak.-Günah üzerinde ısrar etmek. Yâni, herhangi bir günahı devamlı işleyip durmak.-Namazı, orucu terketmek. Allah yolunda cihaddan kaçmak.-Anaya, babaya âsi olmak. Yalan yere şehadet veya yemin etmek.-Bir kimseyi haksız yere öldürmek. Bir kimsenin bir uzvunu haksız yere kesmek veya muattal bir hale koymak.-İffetli kadınlara fuhuş isnad etmek. Nemmamlık etmek.-Ribâda (fâizde) ve hırsızlıkta bulunmak. Rüşvet almak.-Yetim malı yemek.-Zina ve livata denilen günahları işlemek. Bu sayılan günahlar hülâsa edilse, "yedi kebair"i ifade eder. Başta üçü el-iyâzü billah küfürdür. Sonrakiler ise, üzerine İlâhî ceza terettüb edip, hadd-i şer'îyi icab ettiren, açıkça ve kat'i olarak nehyedilmiş bulunan büyük günahlardır. (Bak: Mubikat-ı seb'a)
KEBAS (KEBES)
Misvak ağacının yemişi. * Bir şeyin kokup bozulması.
KEBB
Hor ve zelil etmek, yüzü üstüne bırakmak, helâk etmek.
KEBBAH
Gönden bardak ve matara diken kimse.
KEBBAN
Büyük terâzi. Kantar.
KEBBE
İzdihamlık, kalabalık. * Cenk ve kıtal içinde sür'at etmek. Savaşta acele hareket etmek.
KEBC
Davarı durdurmak için dizginini çekmek.
KEBE
Çobanların ve köylülerin giydikleri yünden bir nevi aba.