K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • KEDUH

    Amel ve sa'yedici, çalışan.
  • KEDUM

    Adam ısıran eşek.
  • KEDURET

    Bulanıklık. * Gam, tasa, keder.
  • KE-EN LEM YEKÜN

    Güyâ olmadı. Sanki olmadı.
  • KE-ENNE

    (Ke-ennehu) (Teşbih edatıdır) Sanki, güyâ, öyle gibi. (Bak: İnne)
  • KEF

    f. Köpük.
  • KEF

    Elin iç tarafı. Avuç. * Ayağın altı, tabanı. * Avuç dolusu.
  • KEFA

    f. Sıkıntı, meşakkat, mihnet.
  • KEFA'

    Kabı başaşağı etmek, ters çevirmek.
  • KEFAET

    Denklik. Denk olmak. Beraberlik. Bir şeye yeterlik. Küfüv oluş. * Fık: Evlenen erkeğin, alacağı kadına neseb, diyanet, hürriyet ve mal hususlarında müsâvi ve daha üstün olması hususu. (Bunun en mühimmi de diyânet noktasındadır.)
  • KEFAF

    Ancak yaşayabilecek kadar olan rızık. * Misil, miktar. * Berâberlik.
  • KEFAF-I NEFS

    Bir kimsenin ölmeyecek kadar olan nafakası.KEFALET : Kefillik. Bir kimse kendine âid bir işi yapamadığı veya borcunu ödeyemediği takdirde, yerine onun işini göreceğini kabul etmek. * Birine kefil olmak. İşini üzerine almak.
  • KEFALET-BİT-TESLİM

    Bir malın teslimine kefil olma.
  • KEFALETEN

    Kefil olarak. Kefillik suretiyle.
  • KEFALET-İ BİL-MAL

    Fık: Bir mal için kefil olma.
  • KEFALET-İ BİNNEFS

    Birinin şahsına kefil olma.
  • KEFALET-İ MUTLAKA

    Huk: Bir kayıt ile bağlı olmıyan kefalet.
  • KEFALET-İ MUVAKKATA

    Geçici bir zaman için kefil olma.
  • KEFALET-İ NAKDİYE

    Bir hususu te'min için depozite yatırmak suretiyle kefil olma.
  • KEFALETNAME

    f. Kefillik kâğıdı, kefalet senedi.
  • KEFARET

    (Bak: Keffaret)
  • KEFC

    f. Ağızdan gelen köpük.
  • KEFÇE

    f. Kepçe.
  • KEFE

    (Keffe) Terazinin bir gözü.
  • KEFEF

    (Keffe. C.) Kefeler. Terazinin tablaları.
  • KEFEL

    Dip, ard, kıç.
  • KEFENBEDUŞ

    (Kefenberduş) f. Kefeni sırtında. Ölümü göze almış.
  • KEFENPUŞ

    f. Kefene sarılmış. Kefenlenmiş.
  • KEFERE

    (Kâfir. C.) Kâfirler.
  • KEFEŞ

    (Bak: Kafş)
  • KEFETEYN

    Terâzinin iki tarafı.
  • KEFF

    Vaz geçme, el çekme, çekinmek, men'etme, imtinâ etmek, sâkit olmak. * Avuç, el, avuç içi. * Nimet.
  • KEFFARET

    (Masdar gibi kullanılıyorsa da "keffâr" mübalâğa isminin müennesi olup, asıl mânası: örtücü ve imhâ edici demektir.) Bir mecburiyet altında veya yanlışlıkla işlenmiş günahı affettirmek ümidiyle şeriata uygun olarak verilen sadaka veya tutulan oruç. * Günahtan arınma.
  • KEFFARET-İ HALK

    Hac için ihrama girip de bir özre mebni saçlarını vaktinden evvel traş ettiren kimsenin tutacağı üç günlük oruçtan ibârettir.
  • KEFFARET-İ KATL

    Bir müslümanı veya bir zımmiyi amden değil de bir hata neticesi olarak öldüren bir müslümana lâzım gelen keffârettir ki; muktedir ise, bir mü'min köle âzad etmekten; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmaktan ibârettir.
  • KEFFARET-İ SAVM

    Ramazan-ı Şerifte özürü bulunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azâd etmesinden; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmasından; buna da muktedir değilse, altmış fakire yemek yedirmesinden ibârettir.
  • KEFFARET-İ YEMİN

    Yaptığı bir yemine sadık kalmayıp bozan bir müslümana lâzım gelen keffâret demektir ki: Muktedir ise, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azad etmekten; muktedir değil ise, on fakiri akşamlı sabahlı doyurmaktan veya on fakire birer parça libas giydirmekten; bu üç şeyden birine muktedir olamayana da üç gün muttasıl oruç tutmaktan ibârettir.
  • KEFFARET-İ ZIHAR

    Zıhar keffareti.Keffâret-i zıharın vâcib olmasının şartı kudrettir. Muktedir olan, köle azad eder; değilse iki ay oruç tutar, buna da gücü yetmezse altmış fakire yemek verir. (Bak: Zıhâr)
  • KEFFARET-ÜZ ZÜNUB

    Günahların keffareti. Mü'min insanların çeşitli hastalık ve musibetlerine denir. Çünkü günahlarından afvına vesile olabilir. (Huk. İslâmiye ve Ist. Fık. K.)
  • KEFFE

    (C.: Kifef) Terazi kefesi. * Her yuvarlak cisim. * (C.: Ükef) El ayası.
  • KEFF-İ YED

    El çekme. Karışmama.
  • KEFGİR

    f. Köpük tutan. * Kevgir, delikli kap.
  • KEFH

    Karşı karşıya savaşma.
  • KEFİ

    Nazir, misil, benzer, denk, eş.
  • KEFİL

    (Kefâlet. den) Birisinin bir borcu ifâsı lâzım gelirken, ifâ etmediği takdirde, o borcu ifâyı kendi üzerine alan kimse. Kefâlet eden kimse.
  • KEFİL Bİ-T-TESLİM

    Bir malın teslimine kefil olan kimse.
  • KEFİT

    Seri yürüyüş, hızlı yürüyüş. * Kuvvet.
  • KEFİYE

    Başa sarılan ve omuzların üzerine kadar gelen, uçları püsküllü ince ipek örtülü kumaş.
  • KEFKEFE

    Men'etmek, engel olmak.
  • KEFL

    Okşamak. * Kefil olmak. * Yaramaz gönüllü olan.