Yaşlı, ihtiyar. (Kesmez kılıca "seyf-i kihâm"; peltek lisana "lisan-ı kihâm"; ağır yürüyüşlü ata "feres-i kihâm" derler.)
KEHANET
Gaibden haber vermek. Falcılık. Kâhinlik etmek. (İlâhi ihbârât-ı gaybiyyeye istinad etmeden, gaybdan haber vermek ve falcılık ve kâhinlik etmek dinen kat'iyyetle haramdır.)
KEHAT
Büyük, semiz dişi deve.
KEHB
Koruk.
KEHD
Ayağı yere vurmak.
KEHDEL
Genç hâtun. * Yaşlı hâtun, acuze. (Ezdattandır)
KEHENE
(Kâhin. C.) Kâhinler, falcılar.
KEHF
Mağara, in. Sığınacak yer altı. * Tıb: Verem hastalığında akciğerde açılan oyuk.
KEHF SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 18. suresidir. Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
KEHF-MİSAL
Mağaraya benzer şekilde, mağara gibi sesi aksettiren.
KEHHAL
Gözlere sürme süren. * Göz doktoru.
KEHİB
Patlıcan.
KEHİL
(Kehile) Sürme çekilmiş göz. Sürmeli göz.
KEHİLA
Gözleri yaradılıştan sürmeli olan kadın.
KEHİRE
Kısa boylu kadın.
KEHKAH
Zayıf erkek.
KEHKEŞAN
f. Samanyolu. Saman uğrusu. (Gökte sık yıldız ışıklarıyla hasıl olan yol biçimi uzayıp giden ışıklı manzara.)