f. (Keşiden) Çekmek fiilinin emir kökü. Birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Cefâ-keş $ : Cefâ çeken. Esrar-keş $ : Esrar çeken, esrar içen serseri.
KEŞ'
Kalb sıkıntısına uğrayıp huzursuz olmak.
KEŞAH
Bir hastalık. (İnsanın böğrüne vâki olur da dağlarlar.)
KEŞAKEŞ
f. Münâkaşa, çekişme. * Keder, hüzün, tasa, gam.* Sıkıntı, felâket, ıztırab. * Tereddüt, kararsızlık. * Pehlivanların birbirleriyle mücâdeleleri. * İki kişinin, bir şeyi birer uçlarından tutup, her birinin kendine doğru çekmesi.
KEŞAN
Zincirden yular.
KEŞAN
(Keş. C.) f. Çekenler, çekiciler. * Çeken, çekerek. Çeke çeke.
KEŞAN BER KEŞAN
Çeke çeke, zorla sürükleye sürükleye götürerek.
KEŞAN KEŞAN
f. Sürükleye sürükleye, zorla çekerek götürerek.
KEŞAVERZ
f. Ekinci, çiftçi. Ekinlik.
KEŞE'
Kebap yapmak. * Yemek. * Çok dolu olmak.
KEŞEF
Alın saçının ve kâkülün dâire şeklinde yukarı doğru devrik olması.
KEŞEF
f. Kaplumbağa.
KEŞENDE
f. "Çeken, çekici" mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapmakta kullanılır. Meselâ: (Mihnet-keşende: Mihnet çeken.) * Dayanan, tahammül eden, mütehammil.
KEŞF
Açmak. * Olacak bir şeyi evvelden anlamak. Gizli kalmış bir şeyin Cenab-ı Hak tarafından birisine ilham olunması ile o gizli şeyin meydana çıkarılması.
KEŞFÎ
Keşifle alâkalı.
KEŞF-İ RÂZ
f. Gizli bir şeyi meydana çıkarmak, açıklamak. * Sır toplamak, casusluk etmek.
KEŞFİYAT
(Keşf. C.) Keşifler. Bulup meydana çıkarılan şeyler. * Cenâb-ı Hakkın ihsan ve ilhamı ile evliyâullahın, hususan evliya-ı izâm hazeratının ve hasseten Kur'ân-ı Hakimin irşadı ile ve feyzi ile Rüesâ-i Evliyâ ve Server-i Kâinat olan Peygamberimiz Resul-i Ekrem (A.S.M.) Efendimizin dersi ile ferd-i ferid-i a'zam makamının zirve-i âlisine yükselen büyük hâdinin vâkıf oldukları mâziye, hâle, istikbale müteallik, kevni, mânevi sırlar, keşifler. (Z. Gündüzalp)(S - "Keşfiyat-ı fenniye ve fünun-u hâzıra eski insanlara meçhul ve gayr-i me'luf olduğundan, onları onlara ders vermek hatadır." diyorsun. Bilhassa âhirete ait ahval gibi müstakbeldeki nazariyat da böyle değil midir? Onlar da bize meçhul ve gayr-i me'lufdurlar. Onlardan bahsetmek ne için hata olmuyor?C - Müstakbeldeki nazariyat, bilhassa âhirete ait ahvale hiç bir cihetle hiss-i zâhiri taalluk etmemiştir ki, o hissin hilâfını söylemek şaşırtma olsun. Binaenaleyh, o gibi şeyler, dâire-i imkândadırlar. Öyle ise, onlara itikad ve onlar ile itmi'nan peyda etmek mümkündür. Öyle ise, o gibi şeylerin hakk-ı sarihi, onları tasrih etmektir. Lâkin keşfiyat-ı fenniye; eski insanlara göre, imkân ve ihtimal dairesinden çıkıp, muhal ve imtina derecesine girmişlerdir. Çünkü gözleriyle gördükleri şeyler, onlarca bedahet derecesine girmekle, onun hilâfı onlarca muhaldir. Öyle ise, onların hissiyatına hürmeten, o gibi mes'elelerde belâgatın iktizası, ibham ve ıtlaktır ki, onlara bir şaşırtma olmasın. Fakat Kur'ân-ı Kerim, irşadını noksan bırakmamıştır. Bu zamanın fencilerini de istifadeden mahrum etmemek üzere, çok karine ve emareleri vaz'iyle, hakikatlara işaretler yapmıştır.Ey insafsız! Seni insafa davet ediyorum. Bir kere $ olan meşhur düsturu nazara almakla, zamanlariyle muhitlerinin müsaadesizliğini düşünerek, telâhuk eden binlerce efkârın neticelerinden doğan şu keşfiyat-ı fenniyeyi o zamanlardaki insanların kafa mideleri alıp hazmedemediklerine dikkat edersen anlayacaksın ki; Kur'an-ı Kerim'in o gibi meselelerde ihtiyar ettiği ibham ve ıtlak yolu, ayn-ı belâgat olduğu gibi, yüksek i'cazını da isbata âşikâr bir delil olduğunu gözün kör değilse göreceksin. İ.İ.)
KEŞFİYAT-I FENNİYE
Fen ve ilmin keşifleri. (Telefon, radyo, uçak gibi.)
KEŞF-ÜL KUBUR
Kabirdeki ölünün hâlinden anlamak. Ölünün azab çekip çekmediği ve sair bazı hususların bâzı veli kimselerce bilinmesi.
KEŞHAN (KİŞHÂN)
Deyyus.
KEŞİDE
f. Çekilen, çekilmiş. Çekmek. * Tartılmış. Dizilmiş. Tertibedilmiş. Yazılmış.
KEŞİDE-KAMET
f. Uzun boylu.
KEŞİH
(C: Küşuh) Perâkende olmak, parça parça dağılmak. * Böğür. * Cânip, taraf.
KEŞİŞ
f. Papaz. Manastır rahibi. (Arabçası: Kıssis)
KEŞİŞ
Ayı avazı. * Deve avazı.
KEŞİŞÂN
(Keşiş. C.) Papazlar, manastır rahibleri.
KEŞİŞÂNE
f. Keşişe yakışır yolda. Papaza uygun şekil ve surette.