Hususi hücre. * Gemilerde güvertelerin en üstündeki yarım güverte.
KUSAS
Saçın önünde ve ardında nihayeti.
KUSASA
Tırnak kırpıntısı. * Az miktar, az şey.
KUSB
(C: Aksâb) Göden bağırsak denilen büyük bağırsak.
KUSBE
(C: Kuseb) Göden bağırsak.
KUSE
f. Köse.
KUSEC
f. Köse.
KUSEYBE
Bronşcuk.
KUSEYRA
İyeği kemiklerinin altındaki kemik.
KUSFEND
f. Koyun.
KÛS-İ GAZA
Savaş davulu. Muharebe kös'ü.
KUSKUS (KUSKUSA)
(C: Kusâs) Kaba, kısa boylu erkek.
KUSLUB
Kuvvetli, dayanıklı, sağlam.
KUSRE
Yakın, karib.
KUSS İBN-İ SAİDE
İslâmiyetten önce Arabistan'da yaşamış İyâd Kabilesinin ileri gelenlerinden, mühim hakikatlı bir şâirdir. Cârud gibi hakperesttir. Henüz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm genç iken Suk-ı Ukaz panayırındaki hitabeti ile meşhurdur. Hitabesinde bir Hak Peygamber geleceğini ve onun en güzel bir din üzere olacağını müjdelemiştir. (K. En. Sh. 61)
KUSSA
Alın saçı.
KUSSABE
(C: Kısâb) Kamış boğumu. * Düdük.
KUSSAS
Bir demir madeninin adı.
KUST
Topalak dedikleri ot.
KUSTAR (KISTÂR)
Kesedar. Sarraf. * Tüccar, tâcir. * Mizan, ölçü. * Bir şehre veya bir beldeye vâli olan kimse.
KUSTAS
Büyük terazi.
KUSU
Uzaklık, ırak olmaklık. * Son olmaklık.
KUS'UL
Yaramaz, leim, lânet edilen kimse. * Kurt eniği.
KUSUR
Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik. * Cem' olmalar. * Pahalanmak. *Eksilmek. * Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması. * Bereketlenmek. * İmtina', âciz olmak. * Bir hesabın üstü. Artan kısım. * (Kasr. C.) Kasırlar. Saraylar. Köşkler.(Şeytanın mühim bir desisesi : İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin. Evet şeytanı dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz te'vil ile te'vil ettirir. $ sırriyle, nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan , $ dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir. Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstahak olur. L.)