Bölünmez. Parçalanmaz. Ayrılmaz. Tecezzi kabul etmez.
LÂYETEGAYYER
Değişmez, bozulmaz.
LÂYETENAHÎ
Sonsuz. Nihayetsiz.
LÂYETENAHİYET
Lâyetenahilik, sonsuzluk, nihayetsizlik.
LAYETEZELZEL
Sarsılmaz. Tezelzül etmez.(Tahkikî iman sâhibleri, lâyetezelzel bir itikada sâhibdirler.)
LÂYEZAL
Zeval bulmaz. Yok olmaz.
LÂYIH (LÂYİH)
Parlak. Meydanda. Aşikâr. Hatıra gelen.
LÂYIHA
Düşünülen veya tasavvur edilen bir şeyin yazılması. Tasarı.
LÂYIHA-İ KANUNİYE
Huk: Henüz tasdik edilmemiş kanun tasarısı.
LÂYIK
(Liyakat. den) Yakışır ve yaraşır. Uygun, münasib ve muvafık.
LÂYİM
Azarlayan.
LÂYUAD
Adedi belli olmayan. Sayısız. Pek çok.
LÂ-YUGLEB
Yenilmez, mağlup olmaz.
LÂYUHSA
Hesaba gelmez. Hesabsız. Pek çok.
LÂYUHTÎ
Hatâsız, hatâ işlemez. Yanılmaz.
LÂYU'KAL
Anlaşılmaz, akıl ermez. Akıl ile idrak olunmaz.
LÂYU'LA
Üstüne çıkılmaz, çok yüksek. * Galip ve üstün gelinemez.
LÂYU'REF
Bilinmez. Tarif edilmez.
LÂYUTAK
Güç yetmez. Dayanılmaz. Takat yetmez. Çekilmez.
LÂYUZAL
İzale edilmez, tükenmez, zeval bulmaz.
LÂYÜFHEM
Anlaşılmaz. Fehmedilmez.
LÂYÜFNA
Tüketilmez, yok edilmez.
LÂYÜLHÎHİ
(İlhâ. dan) Ona gaflet vermez. Onu boş şeyler meşgul etmez. Boşuna iş yapmaz.
LÂYÜS'EL
Mes'uliyetsiz. Mes'ul tutulamaz. Sorumsuz.
LAZ
Doğu Karadeniz bölgesinde, bilhassa Rize dolaylarında yaşayan bir kavim. * Bu kavimden olan kimse.
LAZA
Ateş. Alev. * Cehennem'in altıncı katı.
LÂZÂLE
(Lâzâlet) Zeval bulmasın, zâil ve eksik olmasın. * Olsun!
LÂZÂLE ÂLİYEN
Yüce ve âli olsun.
LÂZEVAL
Zevalsiz. Sonu gelmez. Zeval bulmaz.
LÂZIK
Yapışkan, yapışıcı. Yapışmış olan.
LÂZIM
Lüzumlu, gerekli. * Bir şeyden aslâ ayrılmayan. Bir işte beraber bulunmasına ve vücuduna ihtiyaç olan şey. * Gr: Müteaddi olmayan.
LÂZIM FİİL (FİİL-İ LÂZIM)
Fâilin zâtında kalan fiil. (Geldi, gitti, güldü gibi)
LÂZIM-AMED
f. Lâzım gelir, lüzum eder. Lâzım geldi.
LÂZIM-ÂMED ÇÂR-ÇİZ
Dört şey lâzım geldi.
LÂZIM-I BEYYİN
Bu tabirin masdariyet şekli "Lüzum-u beyyin" olup ikisi aynı mânaya gelir. Herhangi bir şey hatıra gelince hiç bir delil ve emareye ihtiyaç olmadan o şeyle beraber düşünülmesi zaruri olan diğer bir şey. Meselâ: İnsan denildiği zaman, kabiliyet-i ilim ve san'at akla gelmesi gibi...
LÂZIM-I GAYR-I MÜFARIK
Ayrılması mümkün olmayan, terki câiz olmayan, ziyade gerekli, çok lüzumlu.
LÂZIM-I MELZUM
Biri birisinden aslâ ayrılmaz, birisi olunca diğerinin de olması şart olan.
LÂZIM-I ZATÎ
Kendisine ait icab eden hal. Kendisine has vaziyet.
LAZÎ
(Bak: Lazâ)
LAZİB
Sâbit olan, yapışan.
LAZİSTAN
Lazlar'ın oturduğu bölge olan Rize dolayları. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Rize sancağına verilen ad.