Göğsün gerdanlık takılan yeri. * Devenin ve sığırın, göğsünden boğazladıkları yeri. * Evlâdını ve erkeğini seven kadın.
LEBBELEB
(Leb-beleb) f. Dudak dudağa.
LEBBESTE
(Leb-beste) f. Ağzı bağlı. Susan, konuşmayan.
LEBBEYK
Buyurunuz. Emredersiniz. * Benim muhabbet ve incizâbım dâim sanadır, başkasına değildir, sıdk ve ubudiyyetim dâim sanadır (gibi mânâlar ifâde eder.)
LEBBEYK-ZEN
f. Lebbeyk diye söyleyen. Emre hâzır olan. Râzı olan.
LEBC
Güreşmek. * Sar'a tutup düşmek.
LEBCÜNBAN
f. Dudak oynatan. Söz söyliyen, konuşan.
LEBDEĞMEZ
t. Dudak değmez. * Edb: Dudaktan çıkan harflerden olan "B-F-M-P-V" sessizlerinin içinde bulunmadığı manzumeler.
LEBEB
(C: Elbâb) Göğüste gerdanlık takılan yer. * Atın göğsüne yapılan sinebend. * Devenin ve sâir davarın göğsüne bağladıkları nesne. * Dağ eteğinde olan azıcık yumuşak kum.
LEBED
Yünden yapılan keçe. * Bir yerde mukim olmak. * Bir şeye yapışmak.
LEBEKE
Şerit parçası.
LEBEN
Süt. * Boyun ağrısı. (Bak: Libâ')
LEBENÎ
(Lebeniyye) Sütle alâkalı. Sütlü.
LEBENİYYÂT
(Lebeniyye. C.) Sütlü nesneler.
LEBGÜŞA
f. Dudağı açık. Söyleyen, konuşan.
LEBH
Bir büyük ağacın adı. (Bir kimse kabuğunu yarsa filhâl o kişiye uyuşukluk gelir; o ağaçtan tahtalar biçip gemi yaparlar. Rivâyet olunur ki, iki tahtasını birbirine bitiştirip bir yıl su içinde dursa ikisi bir olup yekpâre olur, Mısır'da yetişir. Ahter-i Kebir'den)
LEBÎ
f. Dilim. Ekmek, kavun, karpuz vs. dilimi.
LEB-İ ÂFTÂB
Gölge.
LEB-İ CUY-BÂR
Su kenarı.
LEB-İ DERYA
Denizin dudağı. Deniz kenarı, kıyı, sâhil.
LEB-İ HADRA
Ufuk.
LEBİD
Küçük çuval.
LEBİK
Tatlı sözlü. Yumuşak konuşan. * Zeki, anlayışlı, akıllı.
LEBİNE (LİBNE)
(C.: Lebin) Kerpiç.
LEBK (LEBÂKA)
Akıllı olmak. * Islah etmek, terbiye etmek. * Karıştırmak. * Yumuşak etmek, yumuşatmak.
LEBKUS
Mürr denilen acı Yemen zamkının adı.
LEBKÜŞA
f. Dudağı açık. Konuşan, söyleyen.
LEBLAB
Sarmaşık denen bir bitki.
LEBLEBE
Esirgemek. * Oğula ve kıza çok fazla düşkün olmak.
LEBN
Vurmak.
LEBRİZ
f. Taşacak kadar. Ağıza kadar. Taşkın.
LEBS
Giyecek şey. * Giyme. Giyinme. * Bir mânayı diğer bir mânâ ile karıştırmak. Sözün karışık ve şüpheli olması. Sözü karıştırıp şüpheye düşmek.