Uzak mekân, uzay yer. (Mekân-ı baîd, yâni: İmanın faide vereceği teklif zamanı, teklif dünyası geçtikten, azab gelip çattıktan sonra iman, iman-ı yeis faydasızdır. E.T.)
MEKANİK
Lât. Cisimlerin hareketleriyle alâkalı hâdiseleri inceleyen ilim. Mihanikiyetten bahseden kitap. * Makina. Makina aksamının hey'et-i mecmuası. * Kafa yormaksızın el veya makina ile yapılan.
MEKÂNİS
(Miknese. C.) Süpürgeler.
MEKANİZMA
Lât. Bir şeyin makina kısmı. * Mc: Oluş ve işleyiş. Meydana çıkış.
MEKÂRE
Eskiden kira ile tutulan yük hayvanı. * Tar: Osmanlı ordusunda taşıma işlerinde kullanılan hayvanlara verilen ad. (Mekâre denilen at, katır, deve gibi hayvanlar, harp zamanlarında halktan satın alınırdı. Bazen geçici bir zaman için, savaş bölgesindeki halktan hayvan toplanır ve belirli miktar ücret ödenirdi.)
MEKÂRİB
(Mikreb. C.) Çift sürülen sabanlar.
MEKÂRİH
(Mekrehe. C.) İnsana tiksinti veren şeyler. * Sıkıntılar, dertler.
MEKÂRİM
(Kerem. C.) Keremler. İyilikler. * Güzel ahlâk sahibi olmak. * Ahlâk-ı hamide, Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği, beğendiği güzel ahlâk.
MEKÂRİM-İ AHLÂK
Hz. Muhammed'in (A.S.M.) ahlâkına ve onun sünnet-i seniyesine ittiba ve imtisâl edenlerin ahlâkı.
MEKÂRİMKÂR
f. Cömert, eliaçık. Kerem sâhibi.
MEKARÎS
(Mıkrâs. C.) Makaslar, kesecek aletler.
MEKÂSİB
(Mekseb ve Meksib. C.) Kazançlar. Kazanç yer ve araçları. Kesbedilen ve kazanılan yerler.
MEKÂTİB
(Mekteb. C.) Mektebler, okullar.
MEKÂTÎB
(Mektub. C.) Mektublar.
MEKÂTİB-İ ÂLİYE
Yüksek mektebler. Yüksek okullar. Üniversite ayarındaki mektebler.
MEKÂTİB-İ HUSUSİYE
Hususi mektebler. Özel okullar.
MEKÂTİB-İ İBTİDÂİYYE
İlk mektebler, ilk okullar.
MEKÂTİB-İ İ'DÂDİYYE
Yüksek mekteblere talebeyi hazırlayan, rüştiyeden sonra gidilen mektebler. Liseler.
MEKÂTİB-İ LEYLİYYE
Yatılı mektebler.
MEKÂTİB-İ RÜŞDİYYE
Orta mekteb derecesinde ve altı sınıflık olan Osmanlı Devleti devrindeki mektebler.
MEKÂYİD
(Mekide. C.) Hileler, düzenler, aldatmalar.
MEKÂYİL
(Mikyâl. C.) Ölçekler, tahıl ölçekleri, kileler.
MEKAYÎS
Mikyaslar. Ölçüler. * Mukayeseler.
MEKÂZA
Şiddetli mümârese. Alışkanlık.
MEKBİR
İhtiyarlama, yaşlanma.
MEKBUD
Ciğerinde hastalık olan.
MEKBUT
Mahzun kişi. Hüzünlü, üzüntülü kimse.
MEKD
Azlık. * İkamet, oturmak.
MEKDUR
Kederlenmiş, kederli.
ME'KEL
(Ekl. den) Yemek yenecek yer. Geçim yeri. * Yemek.
ME'KELE
(C.: Meâkil) Yenilecek, eklolunacak şey.
MEKENE
Kertenkele yumurtası.
MEKER
(C.: Mükur) Bir ağaç cinsi.
MEKERR
Cenk edecek yer, savaş meydanı.
MEKFERE
Örtecek, sertredecek yer.
MEKFUF
Kulplarından sıkıca bağlanıp heybe gibi asılmış. * Kilitlenmiş. * Heybe. * Dürülmüş, toplanmış. * Men olunmuş. Yasak edilmiş.
MEKFUF-ÜL AYN
Gözü keffolmuş. Kör, âmâ.
MEKFUL
(Kefâlet. den) Kefil olmuş veya kefil olunmuş.
MEKFUL-ÜN ANH
Kendisine kefillik edilen kimse.
MEKFUL-ÜN BİH
Kefâlet olunan kimse veya şey.
MEKHUL(E)
(Kuhl. dan) Sürme çekilmiş, sürmeli.
MEKÎD
Tuzağa düşen veya düşecek olan.
MEKÎDE
(C.: Mekâid) Hile, aldatma, düzen, dalavere.
MEKÎDET
Düzen, hile, fesat.
MEKÎL
Ölçmek. * Kilo ile ölçülen şey.
MEKÎLÂT
(Mekîl. C.) Buğday, arpa gibi kile ile ölçülen şeyler.
MEKÎN
Yüksek rütbe sâhibi. Vakarlı. Temkinli. Nüfuz ve iktidar sahibi. * Yerleşmiş. Oturmuş. Sâkin, Muhkem.
MEKÎNET
Onur, vakar, ciddiyet, ağırbaşlılık.
MEKİR
(Mekr) Hile. Aldatma. Oyun. Düzen. (Birisinin kötü veya iyi hâllerini öğrenmek veya kötülüğe sevketmek ya da gayesinden alıkoymak için yapılır.)