M Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • MESNA

    Bevlini tutmaya kadir olmayan kadın. (Müz: Emsen)
  • MESNA

    İkişer ikişer. * Derenin büklüm ve boğaz yeri. * Çalgının ikinci teli.
  • MESNED

    Dayanacak yer, nokta. * Mertebe. Makam. * Destek.
  • MESNED-İ MEŞİHAT

    Şeyhül-islâmlık mertebe ve mevkii.
  • MESNEDNİŞİN

    f. Bir mesned veya makamda bulunan.
  • MESNEVÎ

    İkilik manzume. Her beyti ayrı kafiyeli olan manzume.
  • MESNEVÎ-İ NURİYE

    Aslı Arapça olup, sonradan tercemesi de yapılmış olan Risale-i Nur Külliyatı'ndan bir eserdir.
  • MESNEVÎ-İ ŞERİF

    Mevlâna Celaleddin-i Rumî'nin meşhur farsça olan eserinin ismi. (Bak: Mevlâna Celaleddin-i Rumî)
  • MESNEVİYYAT

    (Mesnevî. C.) Mesnevi tarzında yazılmış olan eserler.
  • MESNUN

    Sünnet olan. Sünnet olmuş olan. * Âdet edilen şey. * Bilenmiş bıçak. * Üzerinden ömürler geçmiş olan. * Şekillendirilmiş. * Kalıba dökülmüş. * Kokusu değişmiş.
  • MESRA

    Gece vakti yola çıkma.
  • MESRA(T)

    Çok olmak. Çok olacak yer.
  • MESRAH

    (C.: Mesârih) Çayırlık, otlak, mer'a.
  • MESRAT

    Adet çokluğu.
  • MESREBE

    (C.: Mesârib) Deve ve koyun sürülerinin çayırlık, mer'a, otlakları. * Vücudda karından göğüse kadar olan kıllı yer.
  • MESRECE

    Gece kandili konulan şişe.
  • MESRUBE

    Uzun saç. * Saç kesecek âlet.
  • MESRUD

    (Serd. den) Söylenmiş, bilidirilmiş, mezkur. Serdolunmuş.
  • MESRUD

    f. Sihir, efsun, büyü.
  • MESRUDAT

    (Mesrud. C.) Söylenenler. Bildirilmiş olan şeyler.
  • MESRUDE

    Ulaştırmak. * Zırh halkalarının birbirine girmesi.
  • MESRUE

    Çekirgenin yumurtasını döktüğü yer.
  • MESRUK

    Çalınmış, sirkat edilmiş olan.
  • MESRUR

    Sevinçli. Sürurlu. Meserretli. Merâmına ermiş.
  • MESRURİYET

    Sevinçlik. Sürur içinde oluş. Dileğine ermiş olanın hâli.
  • MESS

    Yapışmak, değmek, dokunmak. * Meydana gelmek.
  • MESSAH

    Ölçü âletleriyle arazi ölçen. Mühendis. * (Mesh. den) Uğuşturan, mesheden. Masaj yapan. Dellâk.
  • MESS-İ HÂCET

    Lüzum görülme, iktiza etme, gerekme.
  • MEST

    Ayakkabı. * Sarhoş. Aklı başında olmayan. Kendinden geçercesine haz duymak mânasında "mest olmak" şeklinde kullanılır.
  • MEST

    Adamın elini deve karnında yavrunun yattığı yere sokması. * Bağırsak içinde iken sıvayıp çıkarmak.
  • MESTAN

    (Mest. C.) f. Sarhoşlar.
  • MESTANE

    Sarhoşcasına. Sarhoş bir kimseye yakışır surette.
  • MESTÎ

    f. Sarhoşluk.
  • MEST-İ ELEST

    Elest meclisinde hitab-ı İlahî ile mest olan.
  • MEST-İ HARAB

    Çok sarhoş olmuş kimse.
  • MEST-İ MÜDAM

    Her zaman, devamlı sarhoş.
  • MEST-İ SERŞAR

    Haddinden fazla sarhoş, çok sarhoş.
  • MEST-İ TEMAŞA

    Seyretme sarhoşu. Bakıp seyretmekten sarhoş gibi olan.
  • MESTÎ-ÂVER

    f. Bayıltıcı, sarhoş edici.
  • MESTÎ-BAHŞ

    f. Sarhoşluk veren, sarhoş edici. Bayıltıcı.
  • MESTUR

    Satırlanmış. Çizilmiş. Yazılmış.
  • MESTUR

    Örtülmüş. Setredilmiş. Gizlenmiş. (Bak: Tesettür)
  • MESTURE

    Örtülü kadın. İslâmiyetin emrettiği şekilde örtülmesi farz olan yerlerini örtmüş olan kadın. (Bak: Tesettür) * Gizli tutulan resmi işlerde harcanmak için hükümetin emrine verilen para. (Buna tahsisat-ı mesture de denir.)
  • MESUBAT

    (Mesube. C.) İyiliğe karşı Allah (C.C.) tarafından verilen mükâfatlar.
  • MESUBE

    (C.: Mesubât) İyiliğe karşı Cenab-ı Hakk'ın vereceği mükâfat.
  • MESUBE (MUSİBE)

    (C: Mesâyib) Belâ, zahmet. * Mekruh emir.
  • MES'UD

    Saadetli, iman ehli olan, bahtiyar. Mutlu.
  • MES'UDANE

    f. İman ehline, bahtiyar olana yakışır halde. Saadetlice. Cenab-ı Hakk'ın emrine, rızasına uygun şekilde. Sevinçli ve ferahlıkla.
  • MES'UDİYET

    Mes'udluk, kutluluk, bahtiyarlık.
  • MESUK

    (Sevk. den) Sevkolunan. İleri sürülen, yollanan. Gönderilen.