Ayakkabı. * Sarhoş. Aklı başında olmayan. Kendinden geçercesine haz duymak mânasında "mest olmak" şeklinde kullanılır.
MEST
Adamın elini deve karnında yavrunun yattığı yere sokması. * Bağırsak içinde iken sıvayıp çıkarmak.
MESTAN
(Mest. C.) f. Sarhoşlar.
MESTANE
Sarhoşcasına. Sarhoş bir kimseye yakışır surette.
MESTÎ
f. Sarhoşluk.
MEST-İ ELEST
Elest meclisinde hitab-ı İlahî ile mest olan.
MEST-İ HARAB
Çok sarhoş olmuş kimse.
MEST-İ MÜDAM
Her zaman, devamlı sarhoş.
MEST-İ SERŞAR
Haddinden fazla sarhoş, çok sarhoş.
MEST-İ TEMAŞA
Seyretme sarhoşu. Bakıp seyretmekten sarhoş gibi olan.
MESTÎ-ÂVER
f. Bayıltıcı, sarhoş edici.
MESTÎ-BAHŞ
f. Sarhoşluk veren, sarhoş edici. Bayıltıcı.
MESTUR
Satırlanmış. Çizilmiş. Yazılmış.
MESTUR
Örtülmüş. Setredilmiş. Gizlenmiş. (Bak: Tesettür)
MESTURE
Örtülü kadın. İslâmiyetin emrettiği şekilde örtülmesi farz olan yerlerini örtmüş olan kadın. (Bak: Tesettür) * Gizli tutulan resmi işlerde harcanmak için hükümetin emrine verilen para. (Buna tahsisat-ı mesture de denir.)
MESUBAT
(Mesube. C.) İyiliğe karşı Allah (C.C.) tarafından verilen mükâfatlar.
MESUBE
(C.: Mesubât) İyiliğe karşı Cenab-ı Hakk'ın vereceği mükâfat.
MESUBE (MUSİBE)
(C: Mesâyib) Belâ, zahmet. * Mekruh emir.
MES'UD
Saadetli, iman ehli olan, bahtiyar. Mutlu.
MES'UDANE
f. İman ehline, bahtiyar olana yakışır halde. Saadetlice. Cenab-ı Hakk'ın emrine, rızasına uygun şekilde. Sevinçli ve ferahlıkla.