Uzayan harblerde ve askerin kifayetsizliği zamanlarında aylıkla toplanan askerler. Bunlar talimsiz, intizamsız oldukları için "Nefer-i âm: Bütün halkın cenge sürülmesi" hükmünde kalıyor, bir istifade te'min olunamıyordu. Yeniçeri Ocağı'nın ilgasıyla muntazam askerî teşkilât yapılınca bu türlü asker istihdamından vaz geçilmiştir. * Hükümete ait gelir menbaları yerinde de mirilu tabiri kullanılırdı.
MİRKAK
Oklava.
MİRKAM
(C.: Merâkım) Kalem.
MİRKAT
Merdiven. Basamak. Derece.
MİRKEN
(C: Merâkin) Don yıkayacak kap. * Küçük leğen.
MİRLİVA
Tugay kumandanı. Tuğgeneral.
MİRMA(T)
(C: Merâmâ) Nişan oku.
MİRRE
Kuvvet. * Öd. * Akıl. * Kat. * Sağlamlık.
MİRRİD
Müfsid, kötü ve şerir kimse.
MİRRİH
Uzun ok. ("Pertev oku" derler) * Yeleği olmayan ok. * Bir yıldız adı.
MİRRİH
Şâd, neşeli ve mesrur kimse.
MİRSAD
Gözetleme yeri. Rasad yeri. * Gözetleme âleti. * Suçluları gözleyip duran. * Pusu. * Suçlular için hazır bekleyen.
MİRSAD
(C: Merâsıd) Geniş yol.
MİRSAD-I İBRET
İbretle seyretme yeri.
MİRSAD-I TEFEKKÜR
Tefekküre sebep olan.
MİRSAL
(C: Merâsil) Tenbel yürüyüşlü davar. * Küçük ok.
MİRSAT
Gemi demiri. Lenger.
MİRŞAH
(Mirşaha) Süzgeç.
MİRŞAHA
Eyer altına konulan keçeyi davardan almak.
MİRŞEKA
(C: Merâşik) Terzi yüksüğü.
MİRŞEM
Ekmek tozunu silecek tüy süpürge.
MİRT
(C: Mürât) Yünden veya haz denilen kumaştan elbise. * Kadınların, esvapları üstüne giydikleri elbise.
Reis. Bey. * Büyük kimselerin çocuğu. Beyzâde. * Bazı İslâm topluluğunda iyi sülâleden olanlara, şehzâdelere, seyyidlere verilen ünvân olmakla beraber, bugün bir isim olarak çokca kullanılmaktadır.
MİRZAB
(C: Merâzib) Ululuk. * Uzun ve büyük gemi.
MİRZAH
Üzüm çubuğunu yerden kaldırıp bağlayıp sardıkları ağaç.
MİRZAH
(C: Merâzıh) Çekirdek ve ona benzer şeyleri dövüp ezdikleri taş.
Bir şeyin benzer hali. Benzer. Örnek. * Düş. Rüya. * Ahlâk ve âdâbla ilgili kıssa ve hikâye. * Bir şeyin örneği ve sıfatı. Kısas. * Gr: İlk harfi harf-i illet olan (yani; elif, vav veyahut da yâ olan) fiil veya kelime.