İnsanı felâkete götüren yedi kebâir, yedi büyük günah: Katil, zinâ, şarab içmek, ukuk-ı vâlideyn (yâni; sılâ-yı rahmi terk), kumar oynamak, yalan şâhidliği, dine zarar verecek bid'alara tarafdarlık. (Bak: Kebâir)
MU'BİLE
(C.: Meâbil) Yassı, uzun ok temreni.
MU'BİR
Terkolunmuş, bırakılmış, terkedilmiş.
MUBSIR
Görücü, gösterici, görünen, bilici, bildirici, vazıh ve âşikâr. * Mantık. Kelâm ve seyrin mutediline denir.
MUBSIRÂT
(Mubsır. C.) Görünenler, görünen âlem.
MUBTAL
İptal edilmiş.
MUBTIL
İptal eden.
MUCEB
İcâb etmiş, lâzım gelmiş. Bir söz veya emrin icâb ettiği şey, netice. * Büyük bir memurun, kendisine sunulan evrakı tasdik için ettiği işaret.
MU'CEM
İ'câm edilmiş, noktalanmış, noktalı. * Hadis şeyhlerinin herbirisi. * Harf-ı heca sırasına konularak, her birisinin tarikından müellife kadar gelen rivayetleri toplayan kitaba denir.
MUCER
(Ecr. den) Kiraya verilmiş olan şey.
MUCEZ
(İcaz. dan) İcaz yoluyla. Muhtasar ve mücmel bir tarzda. Kısaca.
MUCİ'
(Vecâ'. dan) Elem ve acı veren.
MUCÎ
(Vecâ. dan) Acıtan, ağrıtan.
MUCİB
(Mucibe) İcâb eden, lâzım gelen. * Bir şeyin peydâ olmasına vesile ve sebep olan. Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.
(Cevab. dan) İcabet eden, uyan. Kendisinden istenilen iş ve suali cevaplandıran.
MUCİBAT
(Mucib. C.) Sebepler.
MU'CİBE
Taaccüb edilecek, şaşılacak şey.
MUCİBE-İ KÜLLİYE
Man: Müsbet ve umumi (şumüllü) olan kaziye.
MUCİB-İ BİZZAT
İster istemez kendisi işi yapmaya mecbur olan. Serbest ve istediği gibi hareket edemeyen. (Meselâ: Güneş ışığının, güneşin kendi zâtının zaruri neticesi olması gibi.)
MUCİB-İ İSTİKRAH
Nefrete, sevmemeye sebeb olan.
MUCİB-İ TEYAKKUZ
Teyakkuzu, yâni uyanıklığı icâb ettiren.
MUCİD
Yeni bir şey icad eden, meydana getiren, bulan. * Yaratan. Yoktan var eden.(Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mucidine fedâ et. Mukabilinde büyük bir fiat alacaksın!.. M.N.)
MUCİD-İ HAKİKÎ
İcad etme iktidarının yegâne sahibi mânasında olarak (Allah) hakkında kullanılır.
MUCİR
(Ecir. den) İcar eden, kiraya veren. (Bak: Mücir)
MU'CİR
Bir çeşit kadın başörtüsü. Eşarp.
MUCİZ
Kısa. Muhtasar. Özlü. Az sözün çok mânâ ifâde edeni.
İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise. * Mu'cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir.(... Mu'cize davâ-yı nübüvvetin isbatı için münkirleri ikna etmek içindir. İcbâr için değildir. Öyle ise davâ-yı Nübüvveti işitenler için ikna edecek bir derecede mu'cize göstermek lâzımdır... S.)
MU'CİZ-EDA
f. Mu'cize gösteren. Başkalarının yapamıyacağı kadar mu'cize derecesinde iş ortaya koyan. Edası mu'ciz olan.
MU'CİZEGU(Y)
f. Mu'cize gibi söz söyleyen.
MU'CİZEKÂR
f. Mu'cizeli, mu'cize hâlinde, başkalarını âciz bırakan.
MU'CİZNÜMA
f. Mu'cize gösteren.
MU'CİZ-ÜL BEYAN
Beyanı herkesi âciz bırakan.
MUÇİNE
f. Cımbız.
MUDA'
Fık: Emâneten kendine bir şey bırakılan kimse. * Serkeş ve oynak olmayıp, mazlum ve sâkin olan at.