M Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • MUBİKAT

    (Vebk. den) Helâk edici şeyler. Mühlik.
  • MUBİKAT-I SEB'A

    İnsanı felâkete götüren yedi kebâir, yedi büyük günah: Katil, zinâ, şarab içmek, ukuk-ı vâlideyn (yâni; sılâ-yı rahmi terk), kumar oynamak, yalan şâhidliği, dine zarar verecek bid'alara tarafdarlık. (Bak: Kebâir)
  • MU'BİLE

    (C.: Meâbil) Yassı, uzun ok temreni.
  • MU'BİR

    Terkolunmuş, bırakılmış, terkedilmiş.
  • MUBSIR

    Görücü, gösterici, görünen, bilici, bildirici, vazıh ve âşikâr. * Mantık. Kelâm ve seyrin mutediline denir.
  • MUBSIRÂT

    (Mubsır. C.) Görünenler, görünen âlem.
  • MUBTAL

    İptal edilmiş.
  • MUBTIL

    İptal eden.
  • MUCEB

    İcâb etmiş, lâzım gelmiş. Bir söz veya emrin icâb ettiği şey, netice. * Büyük bir memurun, kendisine sunulan evrakı tasdik için ettiği işaret.
  • MU'CEM

    İ'câm edilmiş, noktalanmış, noktalı. * Hadis şeyhlerinin herbirisi. * Harf-ı heca sırasına konularak, her birisinin tarikından müellife kadar gelen rivayetleri toplayan kitaba denir.
  • MUCER

    (Ecr. den) Kiraya verilmiş olan şey.
  • MUCEZ

    (İcaz. dan) İcaz yoluyla. Muhtasar ve mücmel bir tarzda. Kısaca.
  • MUCİ'

    (Vecâ'. dan) Elem ve acı veren.
  • MUCÎ

    (Vecâ. dan) Acıtan, ağrıtan.
  • MUCİB

    (Mucibe) İcâb eden, lâzım gelen. * Bir şeyin peydâ olmasına vesile ve sebep olan. Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.
  • MU'CİB

    (Aceb. den) Taaccübe, hayrete düşüren. Şaşkınlık veren.
  • MUCÎB

    (Cevab. dan) İcabet eden, uyan. Kendisinden istenilen iş ve suali cevaplandıran.
  • MUCİBAT

    (Mucib. C.) Sebepler.
  • MU'CİBE

    Taaccüb edilecek, şaşılacak şey.
  • MUCİBE-İ KÜLLİYE

    Man: Müsbet ve umumi (şumüllü) olan kaziye.
  • MUCİB-İ BİZZAT

    İster istemez kendisi işi yapmaya mecbur olan. Serbest ve istediği gibi hareket edemeyen. (Meselâ: Güneş ışığının, güneşin kendi zâtının zaruri neticesi olması gibi.)
  • MUCİB-İ İSTİKRAH

    Nefrete, sevmemeye sebeb olan.
  • MUCİB-İ TEYAKKUZ

    Teyakkuzu, yâni uyanıklığı icâb ettiren.
  • MUCİD

    Yeni bir şey icad eden, meydana getiren, bulan. * Yaratan. Yoktan var eden.(Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mucidine fedâ et. Mukabilinde büyük bir fiat alacaksın!.. M.N.)
  • MUCİD-İ HAKİKÎ

    İcad etme iktidarının yegâne sahibi mânasında olarak (Allah) hakkında kullanılır.
  • MUCİR

    (Ecir. den) İcar eden, kiraya veren. (Bak: Mücir)
  • MU'CİR

    Bir çeşit kadın başörtüsü. Eşarp.
  • MUCİZ

    Kısa. Muhtasar. Özlü. Az sözün çok mânâ ifâde edeni.
  • MU'CİZ

    İnsanı âciz bırakan iş. Aynısını yapmakta başkalarını acze düşüren, kudretsiz kılan, kimsenin yapamıyacağı yolda olan.
  • MUCÎZ

    İcâzet veren, izin veren.
  • MU'CİZAT

    Mu'cizeler. Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri büyük harika işler.
  • MU'CİZAT-I AHMEDİYE (A.S.M.)

    Hz. Muhammed'in (A.S.M.) mu'cizeleri. (Bak: Mu'cize)
  • MU'CİZAT-I SEB'A

    Yedi meşhur mu'cize, yedi külli i'caz esasları.
  • MU'CİZBEYAN

    f. Anlatış tavrı herkese benzemeyen. Tarz-ı beyanı mu'cize olan. Kur'an-ı Kerim.
  • MU'CİZE

    İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise. * Mu'cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir.(... Mu'cize davâ-yı nübüvvetin isbatı için münkirleri ikna etmek içindir. İcbâr için değildir. Öyle ise davâ-yı Nübüvveti işitenler için ikna edecek bir derecede mu'cize göstermek lâzımdır... S.)
  • MU'CİZ-EDA

    f. Mu'cize gösteren. Başkalarının yapamıyacağı kadar mu'cize derecesinde iş ortaya koyan. Edası mu'ciz olan.
  • MU'CİZEGU(Y)

    f. Mu'cize gibi söz söyleyen.
  • MU'CİZEKÂR

    f. Mu'cizeli, mu'cize hâlinde, başkalarını âciz bırakan.
  • MU'CİZNÜMA

    f. Mu'cize gösteren.
  • MU'CİZ-ÜL BEYAN

    Beyanı herkesi âciz bırakan.
  • MUÇİNE

    f. Cımbız.
  • MUDA'

    Fık: Emâneten kendine bir şey bırakılan kimse. * Serkeş ve oynak olmayıp, mazlum ve sâkin olan at.
  • MU'DAL

    (Mu'dıl) Güç, içinden çıkılmaz, girift.
  • MUDAREBAT

    (Mudarabe. C.) Mudarebeler, döğüşmeler, vuruşmalar.
  • MUDAREBE

    (Darb. dan) Döğüşme, vuruşma. * Bir taraftan sermaye diğer taraftan emek ile kurulan ticaret şirketi. (O.L.)
  • MUDARİB

    (Darb. dan) Döğüşen. Birbirlerine vuran.
  • MUDCER

    (Ducret. den) Sıkıntılı olan. Sıkılmış.
  • MUDCİR

    (Ducret. den) Sıkıntı veren, sıkan, gamlandıran.
  • MU'DEM

    Bir şeyi yitiren, kaybeden.
  • MUDGA

    Et parçası, bir çiğnem et.