N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NUKAZA

    Binâdan yıkılmış veya örülmüş iplikten sökülmüş nesne.
  • NUKBE

    (C.: Nukab) Yol. * Yırtık, delik. * Paçasız don. * Levn, renk. * Pas.
  • NUKRE

    Külçe hâlinde gümüş. * Ense çukuru.
  • NUKRE-İ KAFA

    Ense çukuru.
  • NUKSAN

    Eksilmek, noksanlaşmak.
  • NUKTA

    (C.: Nukat-Nukut-Nikât) Nokta.
  • NUKUD

    (Nakid. C.) Nakidler, paralar, akçeler, madeni paralar.
  • NUKUD-I MEVKUFE

    Vakfedilen paralar.
  • NUKUL

    Nakiller, rivâyetler. Başkasından anlatılanlar. Hikâyeler.
  • NUKUŞ

    Resimler, nakışlar.
  • NUKZ

    (C.: Enkâz) Binâ yıkıntısı.
  • NUL

    f. Kuş gagası.
  • NU'M

    Sürur, neşe, sevinç, neşat.
  • NU'MAN

    (Niam. C.) Dört ayaklı hayvanlar. * Kan. * İmam-ı Azam Hazretlerinin adı. * Şakayık-ı nu'man denen bir lâle çiçeği.
  • NUMİD

    f. (Bak: Nevmid)
  • NUMRUKA

    (C.: Nemarik) Küçük yastık.
  • NUMUD

    (Bak: Nümud)
  • NUMUDE

    f. Gösterilmiş, gözükmüş olan. Nişan verilmiş. (Bak: Nümune)
  • NUN

    Kur'an alfabesinde yirmibeşinci harf. Ebced hesabına göre değeri ellidir. * Divid, kalem. * Kılıcın ağzı. Kılıç. * Çene çukuru. * Balık, semek.
  • NUN SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'de 68. sure ve Kur'anda müteşabih ve şifre olan bir harf.(Bütün kalemlerin ve tastir ve kitapların aslı, esası, ezelî me'hazı ve sermedî üstadı Kader'in kalemi ve Nur ve İlm-i Ezelî'nin nuruna işaret eden bir kelimedir. Ş.)
  • NU'NU

    Uzun boylu adam.
  • NUN-U MÜTEKELLİM-İ MAA-L GAYR

    Mütekellim-i maalgayrın "nun" harfi. Fiildeki cemi' sigasındaki nun. (Bak: Mütekellim-i maalgayr)
  • NUN-U NA'BÜDÜ

    (Bak:Na'büdü) (Arkadaş! deki un ifade ettiği cem' ve cemaat; fikri ve kalbi ayık olan musallinin nazarında, sath-ı arzı bir mescid şekline getirir ve bütün mü'minlerden teşekkül etmiş, şarktan garba kadar dizilmiş safları havi o cemaat-i kübra içinde namaz kıldığını ihtar ettirir. M.N.)
  • NU'NUA

    Devenin boyun eti. * Horozun boyun tüyü.
  • NUR

    Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık. * Kur'ân-ı Kerim. İman. İslâmiyet. Peygamber. * Zulmeti def eden, şule, ışık. (Bazılarınca ziya, nurdan daha sağlamdır ve daha hastır. Nur; dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki nevidir. Dünyevi olanı da iki çeşittir: Biri: Envar-ı İlâhiyeden intişar eden nurdur. Akıl ve Nur-u Kur'an gibi. İkincisi: Görmekle hissedilir ki, nurlu cisimlerden ibarettir, güneş, ay ve yıldız gibi... Uhrevi nur: $ ilâ âhir.. âyet-i kerimesinde mensus olan nurdur. Nur, âlemin mânen aydınlığına sebep olan Hazret-i Peygamber'e de (A.S.M.) denir. $ âyetinde beyan olunduğu gibi eşyanın hakikatını olduğu gibi beyan eden şeye de "nur" denir. Meşhur bir zata "Nuri" denmiştir; bunun sebebi her ne zaman vaaza ve nasihata başlasa gayb âleminden nurun şimşek gibi parıltısı ona tecelli ederdi. L.R.)
  • NUR SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 24. Suresinin ismi.
  • NURAN

    Nurlu, parlak.
  • NURANÎ

    Nurlu, ışıklı, nura yakışır, parlak, münevver.
  • NURANİYYET

    Nurlu olanın hali, parlaklık, nurluluk.
  • NURBAHŞ

    f. Işık saçan, aydınlatan, parlatan.
  • NURCULUK

    Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ile Türkiye'de başlayan dinî bir hareket ve faaliyettir. Bu hareketin en mühim istinad noktası, Risale-i Nur namındaki eserlerdir.Risale-i Nur eserleri 1926 - 1949 seneleri arasında yazılmıştır ve Kur'anın bu asra bakan mânevî bir tefsiridir. Bilhassa iman ve İslâm esaslarını ve Kur'anın hikmetlerini izah ve isbat eder.Siyasî ve dünyevî cem'iyetçilikten mücerred; ve aynı eserleri okumaktan doğan mânevî alâkadarlık ile gönüllerde kurulan nur irfan müessesesi mensublarına, yani Risale-i Nur eserlerini okuyanlara: "Risale-i Nur Talebesi"; kısaltılmış şekli ile "Nur Talebesi" veya "Nurcu" denilmektedir.Daha başka bir tarif ile Nurcu : Risale-i Nur Külliyatı'nı okuyanların meydana getirdiği maddîlikten, teşkilâttan, cemiyet kademelerinden mücerred, aynı eserleri okumaktan doğan mânevî alâkadarlıktan ibaret olan ekol mensublarına da Nurcu denmektedir.Risale-i Nur ve Talebeleri, Âlem-i İslâma, hattâ dünyanın her tarafına kadar genişlemiş ve hüsn-ü kabule mazhar olmuştur.Diyanet İşleri Başkanlığının 2.7.1963 tarih, 18746 sayılı yazısına ekli, Müşavere ve Dinî Eserleri İnceleme Kurulu'nun 29.6.1963 tarih, 326 sayılı kararında:"Nurculuk: Bir tarikat veya bir mezheb olmayıp, Said Nursî adındaki zâtın, son zamanlarda yayılma istidadı gösteren dinsizlik cereyanına karşı, Kur'an-ı Kerim âyetlerini ele alarak, Risale-i Nur namıyla yazdığı eserlere izafe edilen bir cereyandır. Adı geçen eserler, imanı fikirlerle birleştirmeye çalışmaktadır." şeklinde beyan edilmiştir.
  • NU'RE

    (C.: Near-Nerât) Eşeğin burnuna giren bir cins sinek.
  • NUREFŞAN

    f. Etrafı aydınlatan, nur saçan, ışık veren.
  • NUR-FEŞAN

    (Bak: Nurefşan)
  • NURİ

    Nura mensub, nura ait. * Erkek ismidir.
  • NUR-İ AYN

    f. Göz nuru. * Pek sevgili olan.
  • NUR-İ ÇEŞM

    Göz nuru. Gözün iyi görür olması. * Mc: Saadet.
  • NUR-İ İMAN

    İman nuru. Kur'an ve kâinat hakikatlarının görünmesine ve bulunmasına vesile olan imanın mânevi nuru.
  • NUR-İ KASD

    Kasd ve irâdenin nuru. Kasd ve iradeden gelen parlaklık. Bir istek ve kasıtla yapıldığına âit alâmet ışığı.
  • NUR-İ MÜBİN

    Mübin olan nur. Aşikâr ve açıklayıcı olan ve hak ile batılı ayıran nur. Bilhassa iman ve Kur'an ilminin mânevi nuru.
  • NUR-İ MÜCESSEM

    Çok parlak ve güzel olan. Canlı kılığına girmiş gibi olan nur.
  • NURİYE

    Nura âit, nura mensub. * Kadın ismidir.
  • NURPAŞ

    f. Nur saçan, nur saçıcı.
  • NURTAL'AT

    Nur yüzlü.
  • NUR-UL ENVÂR

    Nurların nuru.
  • NURUN ALA NUR

    Daha âlâ, daha iyi, nur üstüne nur.
  • NUSAHA

    (Nasih. C.) Nasihat edenler, öğüt verenler.
  • NUSARA

    (Nasir. C.) Yardımcılar.
  • NUSB

    (C.: Ensâb) Meşakkat, zahmet, elem. * Zehir, ağu. * Belâ, musibet. * Put, sanem, heykel.
  • NUSH

    Nasihat, ögüt.