N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NUSHA

    (Bak: Nüsha)
  • NUSRET

    (Nusrat) Yardım. Cenab-ı Hakkın yardımı, hususen ruhani muavenet. Zafer, galebe, fetih, üstünlük, başarı, düşmana gâlib olmak.
  • NUSSA

    Saç kırpıntısı.
  • NUSSAH

    (Nâsih. C.) Nasihat edenler, öğüt verenler.
  • NUSSAR

    (Nâsır. C.) Yardımcılar.
  • NUSU'

    Çok beyaz olmak. * Hâlis olmak.
  • NUSUL

    Huruç etmek, çıkmak. * Dühul etmek, girmek. (Ezdaddandır) * (Nasl. C.) Mızrakların uçlarındaki sivri demirler. Temrenler.
  • NUSUS

    (Nass. C.) Nasslar. (Bak: Nass)
  • NUŞ

    f. İçen, içici. * Tatlı şerbet gibi içilecek şey. * Zevk ve safâ.
  • NUŞA NUŞ

    f. İçtikçe içerek, tekrar tekrar içerek, defalarca içerek, içe içe.
  • NUŞADUR

    f. Nişadır.
  • NUŞDARU

    f. Panzehir. * Tiryak. * şarap.
  • NUŞE

    f. şâd ve sevinçli. Mesrur olan.
  • NUŞENDE

    (C.: Nuşendegân) f. İçki içen kimse.
  • NUŞHAND

    f. Tatlı gülüşlü.
  • NUŞİDEN

    İçmek mastarındandır. İçen ve içiçi gibi mânâlara gelir.
  • NUŞİN

    f. Lezzetli, tatlı.
  • NUŞİRVAN

    İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.
  • NUTFE

    (C.: Nütef) Parmak ile yolunan şey.
  • NUTFE

    Duru ve sâfi su. * Meni. Rahimde iki yarım ve ayrı cinsten hücrelerin birleşmişi. * Taşmış, dökülmüş su. * Deniz.
  • NUTÎ

    (C.: Nevâti) Gemici.
  • NUTK

    (Nutuk) Söyleyiş, söyleme kabiliyeti, konuşma, hitabet. * Dervişlerce büyüklerin manzum sözleri.
  • NUTK-U İFTİTAHÎ

    Açış nutku.
  • NUTU'

    (Nat'. C.) Meşinden yapılmış döşekler. * Sofra bezleri.
  • NUTUF

    (Nutfe. C.) Nutfeler, dölsuları, spermalar.
  • NUTUH

    Boynuzuyla vuran davar.
  • NUUMET

    Yumuşaklık.
  • NUUT

    (Na't. C.) Vasıflar, keyfiyetler, umuma şâmil sıfatlar. * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm hakkındaki medhiyeler.
  • NUYAN

    f. Şehzâde. Pâdişah oğlu.
  • NU'Z

    Hicaz'da yetişen misvak ağacı.
  • NUZAR

    Altın. * Her nesnenin hâlisi ve iyisi. * Necid diyârında yetişen bir ağacın adıdır, ondan tas ve kâse yaparlar.NUZC $ (Nazc) Yemişin tam olarak yetişmesi, olgunlaşması. * Etin kemikten dökülür derece pişmesi.
  • NUZERA

    (Nazir. C.) Akranlar, eşler.
  • NUZUB (NAZAB)

    Sinmek. * Iraklık, uzaklık. * Suyun, toprak tarafından emilmesi.
  • NÜAME

    Eksen. Çark veya çıkrık ortasındaki mihver.
  • NÜAMÎ

    Güney rüzgârı.
  • NÜANS

    Fr. İnce fark.
  • NÜAS

    Uyuklama, uyku gelip basma. * Hislere ârız olan uyuşukluk ve fütur. Pineklemek.
  • NÜASÎ

    Uyuklama ile ilgili.
  • NÜBAH

    Havlama.
  • NÜBEA

    (Nebi. C.) Nebiler, peygamberler.
  • NÜBELE

    (C.: Nübel) İstincâ taşı. * Kesek parçası.
  • NÜBLE

    İhsan, atiyye. Fazl.
  • NÜBTA

    Atın kolanı veya karnı altında olan beyazlık.
  • NÜBU'

    Suyun, yerden çıkıp akması.
  • NÜBUB

    Bitmek.
  • NÜBUT

    Suyun, yerden çıkıp akması.
  • NÜBÜVVET

    (Nebi. den) Peygamberlik, nebi olmak, nebilik. Allah'ın (C.C.) emriyle vazifeli olarak insanları doğru yola çağırmak. (Bak: Muhammed (A.S.M.) - Resül)(.... Hem mâdem nev-i beşerde Nübüvvet vardır. Ve yüzbinler zât -Nübüvvet dâva edip mu'cize gösterenler - gelip geçmişler. Elbette umumun fevkinde bir kat'iyyet ile Nübüvvet-i Ahmediye (A.S.M.) sabittir. Çünkü İsa (A.S.) ve Musa (A.S.) gibi umum resüllere nebi dedirten ve risâletlerine medar olan delâil ve evsâf ve vazifeler ve ümmetlerine karşı muameleler, Resül-i Ekrem'de (A.S.M.) daha ekmel, daha câmi bir surette mevcuddur... M.)(Enbiya-yı Sâlifinde nübüvvete medar ve esas tutulan noktalar ve onların ümmetleriyle olan muâmeleleri hakkında yalnız zaman ve mekânın tesiriyle bazı hususat müstesnâ olmak şartiyle yapılacak tam bir teftiş ve kontrol neticesinde Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmda daha ekmel, daha yüksek bulunmakta olduğu tahakkuk eder. Binaenaleyh nübüvvet mertebesine nâil olanların hey'et-i mecmuası mu'cizeleriyle vesair ahvalleriyle, lisan-ı hal ve kal ile nev-i beşerin sinni kemâle geldiğinde Üstad-ül beşer ünvânını taşıyan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sıdk-ı nübüvvetine ilân-ı şehadet etmişlerdir. O Hazret de (A.S.M.) bütün mu'cizeleriyle Saniin vücub ve vahdetini nurlu bir bürhan olarak âleme ilân etmiştir. O Zat'ın (A.S.M.) ahvâl ve harekâtı birer birer yani tek tek O'nun sıdk ve hakkaniyetini gösterirse hey'et-i mecmuası O'nun sıdk-ı nübüvvetine öyle bir delil olur ki; şeytanları bile tasdike mecbur eder.İ.İ.)(Bil ki nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemâlâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i hak saadetin fihristesidir. İman bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir feyiz, zâhir bir hak, fâik bir kemâl görünüyor. Bilbedâhe hak ve hakikat, Nübüvvet içindedir ve nebiler elindedir. Dalâlet, şer ve hasâret, onun muhâlifindedir... M.N.)
  • NÜBÜVVET DA'VA ETMEK

    Peygamber olduğunu bildirip doğruluğunu isbat için deliller göstermek, peygamberliğini ileri sürmek.
  • NÜBÜVVET-PENAH

    Peygamber, nebi. Nübüvvet kendisine istinad eden zât.
  • NÜC'A

    Otlu yer istemek.