f. Yara. * Yaralı. * Tüy. Kıl. Kuş kanadı. * Sakal.
RİŞ (RİYÂŞ)
Çok pahalı elbise.
RİŞA
(Rişvet. C.) Rüşvetler.
RİŞA'
(C.: Erşiye) Kuyudan su çekmekte kullanılan urgan. * Menazil-i Kamer'den "Balık karnı" dedikleri menzilin adı.
RİŞAŞ(E)
Döküntü, serpinti.
RİŞBÜZ
f. Keçi sakalı gibi sivri olan sakal.
RİŞDAR
f. Sakallı.
RİŞDET
Doğruluk, dürüstlük. Temizlik.
RİŞE
Saçak, püskül.
RİŞE-GİR
f. Kökleşmiş, kök tutmuş.
RİŞHAND
f. Bıyık altından gülme. Alay.
RİŞSAZ
f. Cerrah.
RİŞTAB
f. Kıvırcık saç ve sakal.
RİŞTE
f. Tel, iplik, hayt.
RİŞTE-FÜRUŞ
f. İplik satan. İplikçi.
RİŞTE-İ HÜRMET
Sevgi, hürmet bağı.
RİŞVET
Bir işi yapmak veya bitirmek için haksız yere alınan mal veya para. (Bak: Rüşvet)
RİŞVET-HÂR
f. Rüşvet yiyen.
RİTAM
(Retime. C.) Bir şeyi hatırlayabilmek için parmağa bağlanan iplikler.
RİTİC
Çıkmaz yol. Yasak olan şey. Haram.
RİTL
(Retl) Hoş, lâtif, pâkize şey.
RİTM
(Reythme) Fr. Mısra ve cümlelerdeki ses uygunluğundan gelen iç âhengi. Duygunun ses hâline gelişi. * Müvazeneli ve tenasüblü hareket.
RİTMİK
Ölçülü, âhenkli.
RİV
f. Hile, düzen.
RİVA
(Reyyân. C.) Suya kanmış olanlar.
RİVA'
(C.: Erviye) Deve üstünde yük bağlanılan ip.
RİVAD
Talep etmek, istemek, arzulamak.
RİVAK
(Bak: Revak)
RİVAYAT
(Rivâyet. C.) Rivayetler.
RİVAYET
Hikâye edilen hâdise veya söz. * Bir hâdisenin başkalarına anlatılması. * Peygamberimiz'den (A.S.M.) işittiklerini veya sahabeden duyduklarını birisinin başkasına anlatması. * Kuyudan halk için su çekmek.(Eğer denilse : Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın her hal ve hareketini kemal-i ihtimam ile Sahabeler muhafaza ederek nakletmişler. Böyle mu'cizat-ı azime, neden on-yirmi tarik ile geliyor? Yüz tarik ile gelmeli idi. Hem neden Hazret-i Enes, Câbir, Ebu Hüreyre'den çok geliyor; Hazret-i Ebu Bekir ve Ömer az rivayet ediyor?Elcevab: Nasılki insan, bir ilâca muhtaç olsa, bir tabibe gider; hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder; mes'ele-i şer'iyye, müftüden haber alınır ve hâkezâ.. Öyle de, sahabe içinde, ehadis-i Nebeviyeyi, gelecek asırlara ders vermek için, ulemâ-i sahabeden bir kısım, ona mânen muvazzaf idiler. Bütün kuvvetleriyle ona çalışıyorlardı. Evet Hazret-i Ebu Hüreyre, bütün hayatını, hadisin hıfzına vermiş; Hazret-i Ömer, siyaset âlemiyle ve hilafet-i kübra ile meşgul imiş. Onun için, ehâdisi, ümmete ders vermek için, Ebu Hüreyre ve Enes ve Câbir gibi zatlara itimad edip; ondan, rivayeti az ederdi. Hem mâdem sıddık, saduk, sâdık ve musaddak bir sahabenin meşhur bir namdarı, bir tarik ile bir hâdiseyi haber verse; yeter denilir, başkasının nakline ihtiyaç da kalmaz. Onun için bâzı mühim hâdiseler, iki-üç tarik ile geliyor. M.)
RİVAYET-İ SÂDIKA
Senet ve delillerle sâbit, şüphesiz, doğru rivâyet.
RİVAYETKERDE
f. Söylenilen. Rivayet edilen.
Rİ'Y
Hey'et. * Güzel halet, iyi hal. * Güzel elbise.
RİYA
Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket. (Bak: İhlâs)
Riya eden. Adam kandırmak için yalan söyleyen. Sahte iş yapan. İki yüzlü.
RİYAKÂRÂNE
f. İkiyüzlülükle. Riyakârlıkla.
RİYASET
Reislik. Bir işi idarede başta bulunmak. Başkanlık.
RİYASETPENAH
f. Başkanlık makamında bulunan. Başkanlık eden, başkan olan. Reislik yapan.
RİYAZ
(Ravza. C.) Bahçeler. Ağaçlık, çimenlik yerler. Yeşil bahçeler.
RİYAZAT
(Riyazet. C.) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak.
RİYAZET
Nefsi kırma. Fani şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak. * Bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak. Az gıda ile yaşamak. * İdman.
RİYAZET-İ BEDENİYE
Cimnastik. Bedenî riyazet.
RİYAZ-I CENNET
Cennet bahçeleri.
RİYAZİ
Hesap ve hendeseye dair. Matematiğe dair.
RİYAZİYAT
Matematik ilmi, hesap-hendese ilmi. Aritmetik-geometri.