Üst tarafa giyilen elbise. (Ceket, aba, palto gibi)
SAKRE
Güneşin çok olan tesiri. * Çakır kuşunun dişisi.
SAKSAKA
Sığırcık kuşunun ötmesi. * Çok söylemek, çok konuşmak. * Serçenin terslemesi.
SAKTA
(C.: Sakatât) Sözdeki bozukluk veya yanlışlık.
SAKTA (SIKAT)
Kapmak. * Düşmek.
SAKUR
Deyyus.
SAKUR
Sivri burunlu büyük balta. Külünk.
SAKY
Sulamak. Su içirmek. * Bedende su toplamak.
SAKY-I MÂ
Su dağıtma.
SAL
f. Sene, yıl.
SA'L
Başı küçük olan kimse. * Başı küçük deve kuşu. * Tüyü gitmiş eşek.
SAL'
Baş tepesinin saçsız oluşu, kellik.
SA'LA
Küçük başlı kadın.SA'LA : Zâid dişli kadın. (Müz: Es'al)
SAL'A
Belâ, âfet. * Ağaç olmayan kumlu yer.SALA' : Kuyruğun sağı veya solu.
SALA'
Kellik. Baş tepesinin saçı dökülüp açık olması.
SALÂ
Namaza davet için çağırmak. Minarede okunan salavat, dua. (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır.)
SALAA
Tepenin saçı dökülüp açık kalan yeri.
SALABET
Metanet, katılık, sulbiyet. * Peklik, dayanma. Sağlamlık. * Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik) (Bak: Dimağ)
SALABET-İ DİNİYE
Dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmekteki ciddiyet ve sağlamlık.
SALAET
(C.: Salâât) Ezme işindeki kullanılan yassı düz taş.
SALAH
Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat. (Mukabili fesad ve fücurdur)
SALAHADDİN-İ EYYUBÎ
(Doğumu: Hi: 532, Mi: 1137) Ehl-i Salib zihniyetinin İslâm dünyasına açtığı Haçlı seferlerini maddeten durduran şarkın en kahraman kumandanlarından ve sultanlarından olan bu zât hakkında bir Avrupalı tarihçi: "İslâmın en saf kahramanı" diye bahseder.Düşmanın çokluğundan bahsederek geri dönmek isteyen kumandanlarına şöyle hitab etmiş ve az bir kuvvetle Haçlı kuvvetlerini perişan etmiştir.- Madem ölümden korkuyoruz, niçin evlerimizde oturup da çocuklarımızla keyfimize bakmadık, askerliğe girdik... Bizim borcumuz, düşmanın azlığını çokluğunu kıyaslamak değil, ona karşı durmaktır...Sultan Salahaddin, Eyyübiye Devletinin başında 24 sene kaldı. Avrupa'nın Haçlı ordularını iman ve şecaatla çok defa perişan hale getirdi. Onlara mağlub olmadı. Namazını vaktinde ve cemaatla kılardı. Kerim, sabur, halim ve mütevazi idi. 57 yaşında Şam'da vefat etti. (R. Aleyh)
SALÂ-HAN
f. Minarede cuma veya cenaze namazına davet için salâvat okuyan kimse. * Meydan okuyan kişi.
SALAHAT
Sâlihlik, günahsız ve temiz oluş, dindarlıkta çok ileri olmak hâli.
SALAHATTİN
(Bak: Salah-üd din)
SALAHDEM
Katı, şiddetli, şedid.
SALAHDİ
Kavi, sağlam, dayanıklı ve muhkem.
SALAH-İ HAL
Durumun düzelmesi.
SALAHİYET
Bir işe karışmağa veya o işi yapmağa hakkı olmak, vazifeli olmak, bir iş için emir almış olmak. * Bir dâvaya bakabilmek.
SALAHİYETDAR
f. Vazifeli, salahiyet sâhibi.
SALAH-ÜD DİN
Salâhattin şeklinde yaygın olan bu kelime, "dine bağlı" mânasına gelir.
SÂLÂR
f. Kafile veya kabile reisi. Baş. Başkan. Reis. En büyük âmir. Başkumandan.
SÂLÂR-I BEYT-ÜL HARAM
Beyt-ül Haram'ın reisi ve başkumandanı olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.
SÂLÂR-I RUSÜL
Resüller kafilesinin reisi, kumandanı. Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.