Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden mu'cize istemeleri üzerine; Allah, bir kayadan bir dişi deve çıkarmış ve deve derhal yavrulamış; bu hayvanla yavrusuna bakılması Salih Peygamber tarafından kavmine tavsiye olunduğu halde, bunlar deveyi dahi öldürdüklerinden Allah'ın gazabına uğramışlardı. İmana gelen küçük bir kısmın gerisi, mahv ve helâk olmuştu. Hz. Salih (A.S.), bir rivayette Mekke'ye ve bir rivayette de Kudüs'e çekilip orada vefat etmiştir. Enbiya-i Arab'dan olduğu halde Tevrat'ta zikredilmiştir.
SALİH(A)
(Salâh. dan) İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. * Faziletli, ehl-i takva olan.
SALİHA
Safi gümüş. * İyi, sâlih kimse.
SALİHAT
Dine uygun iyi hareketler. Cenab-ı Hakk'ın ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın beğeneceği işler, iyilikler. * Hayır ve hasenat sâhibi müslüman kadınlar.
SALİHÛN
Salih kimseler, günahkâr olmayanlar, salihler.
SÂLİK
(Sülûk. dan) Bir yolda giden. Belli bir yol tutup giden. * Bir tarikat yolunda olan.
SÂLİKÂN
(Sâlik. C.) Sâlikler. Bir tarikata girmiş veya bir şeyhe bağlanmış kimseler.
SÂLİKÛN (SÂLİKÎN)
(Sâlik. C.) Sâlikler. Sülûk edenler.
SALİL
Demirden çıkan ses. Demir sesi.
SÂLİM(E)
Sağlam. * Sıhhatli. Sağ. Noksansız, eksiksiz. * Her türlü tehlikeden uzak olan. Emin ve korkusuz olan. * Gr: Kelimelerdeki harfler bozulmadan cemi' eki katılarak yapılan çoğul hali. Sâlimûn, sâlihât, sâdıkûn, sâdıkât gibi yapılan cemiler. * İçinde harf-i illet bulunmayan kelime.
SÂLİMEN
Sağ, sağlam ve sıhhatta olarak. * Emin olarak, emniyetle.
SÂLİMÎN
(Sâlim. C.) Sağ, sağlam ve sıhhatta olanlar. Sâlimler.
SÂLİS(E)
Üçüncü. * Sâniyenin altmışta biri.
SÂLİSÂT
(Sâlise. C.) Sâliseler. Sâniyenin altmışta biri kadar olan vakitler.
SÂLİSEN
Üçüncü olarak.
SALİYE
Edb: Yeni yılı tebrik maksadıyla sene başında yazılan tarihli medhiye.
SALK
Şiddetli ses. * Vurmak. * Hâmile kadının ağrısı tutup bağırması.
SALKAME
Azı dişlerinin birbirine dokunması.
SALL
(C.: Sellât) Dar su yolu.
SALL
Demirlerin birbirlerine sürtünmelerinden çıkan ses.
SALLA
(Salli) Duâ olsun, şânı yücelsin meâlinde söylenir.
SALLALLÂHÜ TEÂLÂ ALEYH
Allah (C.C.) onun şanını yüceltsin; duasını, isteklerini kabul etsin; her isteğini versin meâlinde Peygamberimiz (A.S.M.) hakkında söylenilen duadır.
SALLE
(C.: Sılât) Kuru yer. * Deri, cild.
SALM
Kesmek.
SALMA'
Kesmek.
SALNAME
f. Yıllık, senelik.
SALSAL
Kuru balçık. Kumla karışıp kurumuş olan balçık. * Çok anırgan eşek.
SALSALE
Demirlerin birbirine dokunmaktan ses çıkarmaları.
SALT
Bileyi taşı. * Kişinin kendi öz kızı. * Erkek ismi. * Geniş alın. * Vurmak mânâsına mastar.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a okunan salavat ve dua.
SALY
Pişirmek. * Yakmak.
SAM
Ölüm, mevt. * Yer altındaki altın damarı. * Gök kuşağı. * Ateş. * Sersemlik hastalığı. * Hazret-i Nuh'un (A.S.) oğullarından birinin ismi.
SA'M
Soymak.
SAM'A
Küçük kulaklı kadın. (Müz: Asmâ) * Kuvvetlenip olgunlaşan ot.
SAMAHMAH
Uzun ve çok yoğun olan madde.
SAMAM
Belâ. * Zahmet, meşakkat.
SÂMÂN
f. Servet. Zenginlik. * Rahmet. * Dinçlik. * Düzen, tertip. * Bir kimsenin varı-yoğu, serveti.
SÂMÂNSUZ
f. Rahat ve huzuru bozan.
SAM'AR
Katı şiddetli, şedid.
SAM'ARE
Sağlam ve dayanıklı, sert.
SAMD
Kasdetmek. * Yüksek yer. * Galiz, yoğun.
SAMECE
(C.: Samec) Kandil.
SAMED
Her şeyin kendine muhtaç olup, kendisi hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan. (Allah) *Pek yüksek, dâim. * Refi' ve âli ve içi dolu şey. * Kavmin ulusu.