Yatık veya sekik adı verilen, ağzı dar şarap testisi. * Gecelik.
SEBİD
Başa yağ sürmeyi terketmek.
SEBİH
Kuş yeleğinin kopup düşeni. * Pamuk ve yün atıldıktan sonra dürüp eğirmek için koydukları bez parçası.
SEBİHA
Gecelik. Geceleyin giyilen elbise.
SEBİKE
Eritilerek kalıba dökülmüş şey, külçe. Kalıba dökülmüş altın veya gümüş. * Hafif, küçük.
SEBİKE-İ HAK
Hak külçesi. * Mc: İşlenmemiş külçe halindeki altın kıymetinin zâhiren görünmemesi gibi; hakkın bâtıl ile mücadelesinin olmadığı zamanda, hakkın kıymet ve lüzumu derecesinin bir cihette bilinememesi.
SEBİKE-İ ZEHEBİYE
Altun külçesi.
SEBİL
Açık ve büyük yol. Büyük cadde. * Allah rızası için su dağıtılan yer.
SEBİLHANE
f. Sebil olarak su dağıtılan yer.
SEBİLULLAH
Allah (C.C.) yolu. Karşılıksız. Allah rızası.
SEBİN
Bir dağın adı.
SEB'ÎN
Yetmiş.
SEB'ÎNE MERRE
Yetmiş defa.
SEBİR
Suret. * Renk. * Asıl. * Heyet.
SEBİR
Mekke civarında bir dağın adıdır.(Resul-i Ekrem (A.S.M.), Mekke'den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebir namındaki dağa çıktılar. Sebir dedi: "Yâ Resulallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa Allah beni tâzib eder. Onun için korkarım." Cebel-i Hira çağırdı: "Yâ Resulallah ileyye: Bana gel". Bu sır içindir ki ehl-i kalb Sebir'de havf ve Hira'da da emniyeti hissederler. Bu misalden anlaşılır ki: O koca dağlar birer müstakil abddir, müsebbihdir ve vazifedardırlar. Peygambe'ri (A.S.M.) tanır ve severler, başıboş değillerdir. M.)
SEBİT
Aklın sabit olması, aklın durması.
SEBK
Bir şeyi eritme. Kalıba dökme. * Edb: İbarenin tarz ve terkibi.
SEBK
İleri geçme, ilerleme. Öne göçme. * Vâki olma. * Koşuda kazanan hayvan.
SEBKAT
Geçmek, ilerlemek.
SEBK-İ MEFSUL
Edb: Ayrı ayrı, kesik kesik yazma tarzı.
SEBK-İ MEVSUL
Edb: Cümleleri bağlayarak birleştirme tarzı.
SEBK-İ MÜREKKEB
Edb: Hem kısa, hem uzun ifâde tarzı.
SEBLA'
Uzun kirpikli göz.
SEBLET
(C.: Sibâl) Bıyık.
SEBR
Men'etmek, engel olmak. * Helâk etmek. * Hapsetmek.
SEBR
Denemek, imtihan. * Yara, kuyu vesâirenin derinliğini anlamak için yoklamak.
SEBR VE TAKSİM
Mantıkta bir isbatlama tarzı ve usulüdür. Bu iki kelime beraber kullanıldığı gibi, "delil-i taksim, delil-i münkasım" gibi tâbirlerle de söylenir. Bu isbatlamada bir şeyin aslında bulunan vasıflar, illet olmaktan birer birer ibtal edildikten sonra, tam illet olmaya elverişli olan tesbit edilir. (Lât: Residu: Arkada kalan, bâkiye.) Taksim: Man: Bir bütünü hariçte hiç artmamak şartıyla bölmek.
SEBRE
(C.: Seberât) Pek soğuk olan erken vakit.
SEBSEB
(C.: Sebâsib) Issız büyük çöl. * Kâfirlerin bayramı.
SEBT
Yazma, deftere geçirme, bir yere kaydetme.
SEBT
(C.: Esbât-Sübut-Esbüt) Rahat etmek. * Boyun vurmak. * Saç sarkıtmak. Bir çeşit deve yürüyüşü. * Cumartesi günü. * Şaşırmak, hayrette kalmak. * Çok zeki, dâhiye. * Başı tıraş etmek.
SEBTANE
Tüfek.
SEBTEL
Satıl adı verilen kab. (At bakıcıları onunla davara su verirler.) * Susak. (Pınarlarda su içilir.)