S Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • SEAT

    Kokmak.
  • SE'B

    Tuluk. * Genişletmek. * Boğmak.
  • SEB'

    Yırtmak. * Parçalamak. * Kahretmek. * Sökmek.
  • SEB'

    İçmek için şarap satın almak. * Yakmak. * Bir kimseyi değnek veya kamçı ile dövmek.
  • SEB'

    (Seb'a) Yedi.(7)
  • SEB'A SEMAVAT

    Yedi kat gökler.(Üçüncü Mes'ele: kelimesi hakkındadır.Ey arkadaş! Semavatın dokuz tabakadan ibaret olduğu, eski hikmetin hurafelerinden biridir. Onların o hurafe-vâri fikirleri, efkâr-ı âmmeyi istilâ etmişti. Hattâ bazı müfessirler, bazı âyetlerin zâhirini onların mezheblerine meylettirmişlerdir. Hikmet-i cedide ise, feza denilen şu boşlukta yalnız yıldızların muallâk bir vaziyette durmakta olduklarına kaildir. Bunların mezhebinden semavatın inkârı çıkıyor. Ve bu iki hikmetin birisi ifrata varmışsa da, ötekisi tefritte kalmıştır. Şeriat ise, Cenab-ı Hakk'ın yedi tabakadan ibaret semavatı halketmiş olduğuna hâkimdir ve yıldızların da balık gibi o semalar denizlerinde yüzmekte olduklarına kaildir. Hadis ise, semanın $ den ibaret bulunduğunu emrediyor. Şu hak olan mezhebin, "Altı Mukaddeme" ile tahkikatını yapacağız.Birinci mukaddeme: Şu geniş boşluğun Esir ile dolu olduğu, fennen ve hikmeten sâbittir.İkinci Mukaddeme : Ecram-ı ulviyenin kanunlarını rabteden ve ziya ve hararetin emsalini neşr ve nakleden fezayı doldurmuş bir madde mevcuddur.Üçüncü Mukaddeme: Madde-i Esiriyenin, yine Esir olarak kalmak şartiyle, sâir maddeler gibi muhtelif teşekkülâtı ve ayrı ayrı nevi'leri vardır. Buhar ile su ve buzun teşekkülâtları gibi.Dördüncü Mukaddeme: Ecram-ı ulviyeye dikkat edilirse, tabakaları arasında muhalefet görünür. Evet, yeni teşekküle ve in'ikada başlamış milyarlarca yıldızlardan ibaret Kehkeşan ile anılan tabaka-i Esiriye, sabit yıldızların tabakasına muhaliftir. Bu da, manzume-i şemsiyenin tabakasına ve hâkeza yedi tabakaya kadar birbirine muhalif tabakalar vardır.Beşinci Mukaddeme: Araştırmalar neticesinde sâbit olmuştur ki: Bir maddede teşkil, tanzim, tesviyeler vâki olursa, birbirine muhalif tabakalar husule gelir. Bir mâdenden kül, kömür, elmas meydana gelir; ateşden alev, duman husule gelir. Müvellidülmâ' ile Müvellidülhumuzanın imtizacından su, buz, buhar tevellüd eder.Altıncı Mukaddeme: Şu müteaddid emarelerden anlaşıldı ki; semavat müteaddittir; şeriat sahibi de, yedidir demiştir; öyle ise yedidir. Maahaza yedi, yetmiş, yediyüz sayıları arab üslublarında kesret için kullanılır.Arkadaş! Pek geniş bulunan Kur'an-ı Kerimin hitablarına, mânalarına, işaretlerine dikkat edilmekle bir âmiden tut bir veliye kadar bütün tabakat-ı nâsa ve umum efkâr-ı âmmeye olan müraatları, okşamaları fevkalâde hayrete, taaccübe mucibdir.Meselâ: $ kelimesinden bazı insanlar havâ-i nesimiyyenin tabakalarını fehmetmiştir; öbür bazı da, arzımız ile arkadaşları olan hayattar küreleri ihata eden nesimî küreleri fehmetmiştir; bir kısım da seyyarât-ı seb'ayı fehmetmiştir; bir kısmı da, manzume-i şemsiye içinde Esirin yedi tabakasını fehmetmiştir; bir kısım da, şu bildiğimiz manzume-i şemsiye ile beraber altı tane daha manzume-i şemsiyeyi fehmetmiştir; bir kısım da Esirin teşekkülâtı yedi tabakaya inkısam ettiğini fehmetmiştir.Hülâsa : Herbir kısım insanlar, istidatlarına göre feyz-i Kur'an'dan hisselerini almışlardır. Evet Kur'an-ı Kerim, bütün şu mefhumlara şâmildir diyebiliriz. İ.İ.)
  • SEBAHAT

    (Bak: Sibâhat)
  • SEB'A-İ SEYYARE

    Yedi seyyar yıldız.
  • SEBAİK

    (Sebika. C.) Eritilip kalıplara dökülmüş mâdenler. Külçeler.
  • SEBAK

    (C.: Esbâk) Ders. * Yarış. * Koşu yapanların aralarında koydukları ödül.
  • SEBAK-ÂMUZ

    f. Ders arkadaşı.
  • SEBAK-DAŞ

    f. Ders arkadaşı.
  • SEBAK-GÂH

    f. Ders öğrenilen yer. Mekteb, medrese.
  • SEBAK-HÂN

    f. Ders okuyan, talebe.
  • SEBAT

    Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak. * Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak. * Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.
  • SEBATA

    Saçın kıvırcık olmayıp sarkık olması.
  • SEBATÎ

    Sebatlılık. Sözünde ve kararında durma.
  • SEBATKÂR

    f. Sağlam, yerinden oynamaz. * Ahdine, vefakârlığına sâdık ve sağlam olan.
  • SEBAYA

    (Sebbî. C.) Harbde esir düşenler.
  • SEBB

    Küfür, küfran. Sövüp saymak.
  • SEBBAB

    (Sebb. den) Çok küfür eden. Küfürbaz.
  • SEBBABE

    Şehâdet parmağı. Sağ elin baştan ikinci parmağı.
  • SEBBABEGEZÂ

    f. Şaşarak parmağını ısıran.
  • SEBBAH

    (Sibahat. dan) Suda yüzen, yüzücü. * Yüzgeç.
  • SEBBAHE

    Yüzücü kuşlar sınıfı.
  • SEBBAK

    Eritip kalıba döken, eritici.
  • SEBBETMEK

    Söğmek, sövüp saymak.
  • SEBC

    (C.: Esbâc) Orta vasat.
  • SEBCA'

    (C.: Sübuc) Karnı büyük olan kadın. (Müz: Esbec)
  • SEBE

    Yaşlılıktan dolayı bunamak.
  • SEBE'

    (Sebâ) Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'ın mucizesi sonunda imana gelen ve onunla evlenen Belkıs'ın Yemen'de hükmü altında bulundurduğu mâmur şehrinin ismi. * Bir Arab kavminin adı. * Bir devlet ismi. * Bir şahıs adı.
  • SEBE' SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 34. Suresi olup Mekkîdir.
  • SEBEB

    Vâsıta. Âlet. * Alâka. * Bahane. * Edb: Harekeli bir harf ile sâkin bir harften veya iki harekeli harften meydana gelen parça. (Bak: Esbab, Esbabperest)
  • SEBEB-İ HİLKAT

    Yaratılışa sebeb ve gaye, yaratılışa vâsıta ve âlet olan.(... Nasıl ki O Zât, hidayetiyle saadet-i ebediyenin sebeb-i husulü ve vesile-i vüsulüdür. Öyle de duasıyla, niyazıyla o saadetin sebeb-i vücudu ve vesile-i icadıdır. S.)
  • SEBEB-İ VÜCUD

    Varlık sebebi. Var olmanın sebebi ve gayesi.
  • SEBEBİYET

    İcab ettirme, sebep olma.
  • SEBED

    Sepet. * Az saç, kıl. Başta az tüy olması.
  • SEBEHLEL

    Bâtıl, boş, abes.
  • SEBEL

    Tıb: Bulanık görme hastalığı. * Göze inen perde. * Buluttan çıkıp da henüz yere ulaşmamış yağmur. * Buğday başı.
  • SEBELE

    Bıyık.
  • SEBENTA

    Çeri, öncü. * Ayı.
  • SEBET

    Hüccet, delil.
  • SEBET

    Kıvırcık olmayan saç.
  • SEBETE

    (C.: Sebât) Ot, nebat, bitki. * Otu çok olan yer.
  • SEBG (SÜBUG)

    Nimet bolluğu. * Olgunlaşmak, kemâle yetişmek. Tamam olmak.
  • SEBH

    Atın seğirtmesi. * Sür'atle gitmek. * Maaşında tasarruf etmek. * Suda yüzme.
  • SEBH

    Genişlik. * Hafiflik.
  • SEBHA

    Ot yetişmeyen yer. * Şap taşının çıktığı yer. * Tuzla
  • SEBHALE

    Sübhânallah demek.
  • SEBİ

    (C.: Sebâyâ) Savaşta esir düşen kimse.