Tenbel olmak. * İrsal, gönderme. * Gözü hareket ettirmek.
SEDUM
Peygamber Lut Aleyhisselâm'ın kavminin şehri.
SEDV
El uzatmak.
SEDY
Meme.
SEDYA'
Büyük memeli kadın.
SEELE
(Sâil. C.) Dilenciler.
SEF'
Alâmet. İşaret. * Yandırmak. * Kara etmek. * Çekmek.
SEFA'
Buğday başının kılçığı. * Orak. * Kuyu içinden çıkan toprak.
SEFAHET
(Sefeh) Zevk ve eğlenceye ve yasak şeylere düşkünlük. Akılsızlık edip lüzumsuz yere, sonunu düşünmeden, hazz-ı nefs için masraf etmek.
SEFAİN
(Sefine. C.) Gemiler.
SEFAİN-İ HARBİYE
Harp gemileri.
SEFAKA
Katılık. * Sıklık.
SEFALET
Fakirlik, yoksulluk. Fakirlikten gelen sıkıntı. Sefillik.
SEFARE
Süprüntü. * Islah etmek, düzeltmek.
SEFARET
Sefirlik, elçilik.
SEFARETHANE
f. Sefirlik, elçilik. Elçilik konağı.
SEFARİC
(Sefercel. C.) Ayvalar.
SEFASİF
(Sefsâf. C.) Yerden toz kaldırarak esen rüzgârlar.
SEFAT
(C.: Esfât) Sele, sepet. * Ağaç veya balık pulu.
SEFE
Kepek.
SEFEH
Akılsızlık.
SEFELE
(Sâfil. C.) Alçak kimseler. Aşağı kimseler. Alçaklar.
SEFEN
Nasır. * Sertlik, katılık, huşunet.
SEFENC
Yeyni, hafif.
SEFER
Yolculuk. * Muharebe. Harb. Muharebeye hazır bulunma hali. * Def'a, kerre. * Fık: Muayyen bir mesafeye gitmek. (Bak: Mukim)
SEFER
(Safer) Arabi ayların ikincisinin ismi.
SEFERBER
f. Harbe hazırlık hali. * Sefere hazırlık içinde olan asker ve bu askerin durumu.
SEFERCEL
(C.: Sefâric) Ayva.
SEFERE
Yazıcılar.
SEFERGÜZİN
f. Yolculuk yapan, seyahat eden.
SEFERÎ
Seferde olma hali. Harbe ait, muharebe ile alâkalı. * Namazı kısaltmak veya oruç tutmak gibi sefere ait bir hâlde bulunmak. Fık: Ortalama 90 km. lik bir mesafeyi veya daha fazlasını giden seferi (müsafir) sayılır. Zıddı mukimdir. (Bak: Mukim)
SEFF
Dokumak. * Yapmak. * Ahzetmek, almak. * Toz haline getirilmiş ilâç. * İlâcı toz haline getirme.
SEFFAH
Cömert, eliaçık, civanmerd. * Güzel konuşan, hatip. * Kan dökücü, gaddar.