Bir yerden haber getirmek. * Yumurtayı rafadan pişirmek. Bir kimseyi başı üstüne bırakmak. * Katı ve sert söylemek. * Çağırmak.
SELK
Çekmek veya çekilmek. * Gitmek. * İthal etmek, içeri sokmak, girdirmek.
SELKA'
(C.: Selâki) Otsuz, susuz ve ıssız yer.
SELL
Yavaşça çekip sıyırma. Sıyrılma. * Çıkarma, çıkarılma. Çekme, çekilme.
SELLAC
Buzcu, buz satan adam.
SELLAH
(Selh. den) Kasaplık hayvan kesen veya yüzen.
SELLAT
(Selle. C.) Sepetler, seleler.
SELLE
(C.: Sellât - Silâl) Sepet, sele.
SELLE
Koyun ve keçi sürüsü. * Yıkmak, hedm. * Kuyu içinden çıkartılan toprak.
SELLEBÂF
f. Sepet, küfe vs. ören kimse. Sepetçi.
SELLEME
Selâm ve selâmet versin, kusur ve ayıptan hâli ve beri eylesin meâlinde duâ.
SELLEMEHÜSSELAM
Gelişi-güzel. Rastgele.
SELL-İ SEYF
Kılıç çekme.
SELM
Barış, sulh. İtaat. Tek kulplu kova. (Bak: Silm)
SELMAN-I FARİSÎ
İran'ın İsfahan şehrinde doğmuş olan büyük bir sahâbe. Evvelce ateşperestti, sonra Hristiyan oldu. Daha sonra papazların nasihatiyle İslâmiyetin geleceğini anlamıştı ve arıyordu. Yeni Peygamber'e (A.S.M.) kavuşmak için Şam'dan Hicaz'a geldi ve orada kendisini köle yaptılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Medine'ye geldiğinde müslüman oldu ve Resulullah onu satın alıp azad etti. İslâmiyete çok hizmetleri vardır. (R.A.)
SELME
Rahne, gedik.
SELMEC
(C.: Selâmic) İnce uzun demir.
SELMET (SİLMET)
Taş.
SELS
Beyaz boncuk dizilen iplik.
SELS
Akmak, seyelân.
SELSAL
Hafif soğuk, tatlı ve lezzetli su.
SELSEBİL
Cennet'te bir çeşme veya ırmak. * Mc: Tatlı, lâtif, leziz su.
SELSEL
Tatlı ve yumuşak su.
SELSELE
Ulaştırmak, vardırmak. * Zincir örmek.
SELT
Karın gürüldemesi.
SELUB
(C.: Süleb) Müddeti tamam olmadan yavrusunu düşüren deve.