Yemen vilâyetinde bir köydür ve "kilâb-ı selukiyye" denilen büyük köpekleriyle meşhurdur.
SELUKİYYE
Kaptan kamarası.
SELUL
Ölü olarak doğmuş çocuk.
SELV
Kanaat vermek.
SELVA
Bal, asel. * Bıldırcının büyüğü.
SELVET
Kalb rahatı. Gönül rahatı.
SEM'
İşitmek. Kulak ile dinlemek. * Kurdun sırtlandan olan eniği.
SEMA
Gök yüzü. Asuman. Gök. * Her şeyin sakfı. * Gölgelik. * Bulut ve emsali örtü.(Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) şöyle rivayet olunmuştur. Sema'ya uruç buyurdukları zaman kale burçları gibi bir mevkide bir takım melâike görmüştü. Bunlar birbirlerinin yüzüne doğru, mütekabilen yürüyüp gidiyorlardı. Bunlar nereye gidiyorlar diye Resul-i Ekrem (A.S.M.) Cebrâil'e (A.S.) sordu. Cebrâil: Bilmiyorum. Ancak yaratıldığımdan beri ben bunları görürüm ve evvel gördüğümün bir tânesini bir daha görmem dedi. Onlardan birine, ikisi birden: "Sen ne zaman halk olundun" diye sordular. O da: "Bilmiyorum. Ancak Cenab-ı Hak her dörtyüz bin senede bir yıldız halk eder. Ben yaratıldığımdan beri de dörtyüz bin yıldız halk etti" diye cevap verdi. Melâikenin kesretini ve kudret-i ezeliyenin vüs'at-ı tecelliyatını anlamalı... E.T.)
SEMA'
Yağlı yemek yedirmek. * Baş yarmak. * Ekmeği terid etmek. * Sakalı boyamak.
Kötü görünüş, çirkinlik. * Söz çirkinliği. * Kabahat.
SEMACET-İ İBTİDA
Sözün başlangıcındaki çirkinlik.
SEMAD
Davar tersi. * Gül.
SEMADİR
Sarhoşluk vaktinde veya uyku geldiğinde göze ârız olan zayıflık.
SEMAEN
İşiterek, duyarak.
SEMAHAT
Cömertlik. İyilik severlik. El açıklığı.
SEMAHİC
Deniz içinde bir alanın adı.
SEMAÎ
İşitmekle öğrenilen. İşitmeğe dair ve müteallik. * Gr: Bir kaideye bağlı olmayan, işitilmekle öğrenilen.
SEMAÎ MÜENNES
Bir kaideye bağlı olarak müennes işareti olmayıp kelimenin aslında müenneslik var gibi kabul edilen ve işitilmekle öğrenilen müennes kelime. (Bak: Müennes-i semaî)
SEMAKİL
Somak ve tadım denilen ekşi taneler.
SEMALE
(C.: Simâl) Kap veya havuz dibinde olan artık. * Tereyağı. *Araptan bir kabile.
SEMA'MA'
Küçük başlı. * Yular.
SEMAME
(C.: Semâm) Bir nevi kuş. * Sür'atle yürüyen dişi deve.
SEMAN
Sekiz.
SEM'AN
Dinliyerek. * İşiterek, duyarak.
SEMAN-AŞER
Onsekiz.
SEMANE
f. Tavan. * Bıldırcın.
SEMANET
Semizlik, yağlılık, besililik.
SEMANÎN
Seksen. 80
SEMANİYE
Sekiz. 8
SEMANÛN
Seksen. 80
SEMAPARE
f. Gök parçası.
SEMAR
Duru süt.
SEMAR
Meyva, yemiş.
SEMARUG
Başı yumru yumurta gibi olan mantar.
SEMASİRE
(Simsar. C.) Simsarlar, komisyoncular, tellâllar.
SEMAVAT
(Sema. C.) Gökler, semalar.
SEMAVE
Örtü. * Şam yolunda bir bâdiyenin adı.
SEMAVÎ
Gökle alâkalı, semaya dair ve müteallik. * İnsan eseri olmayan, vahiyle gelmiş bulunan.
SEMAVİYYÂT
Semavî olan şeyler.
SEMBOL
Fr. Kararlaştırılmış bir mânası olan işaret. Bir mânanın şekil veya madde halinde gösterilmiş sureti.