Kanatlı ve çok büyük hayvan olup eski devirlerde yaşadığı rivâyet edilir. (Bak: Anka)
SİMYA
Nişan, işâret, alâmet.
SİMYA
(Fr: Alşimi) Kim: Adi madenleri altın madenine çevirmek gayesini güden bir çalışma. Bu çalışma bir takım maddelerin bulunmasına sebep olduğu için kimya ilminin ilerlemesine hizmeti dokunmuştur.
SİMYAN
(Simân) (Süryanice) Hak.
SÎN
Çin. * Kirli olan ve kokan deve yünü.
SİNA
İki kere iâde olunan nesne.
SİNA
Musâ Peygamberin (A.S.) Allah (C.C.) kelâmına nâil olduğu, Süveyş ile Akabe Körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi. Cebel-i Musa veya Tur-u Sinâ da denir. * İbn-i Sinâ'nın ceddinin ismi. (Bak: İbn-i Sinâ)
SİNA'
Deve ayağına bağladıkları ip.
SİNAD
Muhkem, dayanıklı, kuvvetli dişi deve. * Yüce. * Yüce yer, yüksek yer.
SİNAN
(C.: Esinne) Mızrak, süngü.
SİNAN-İ ÜMMİ
(Vefatı: Hi: 1075) Halveti Tarikatı Yiğitbaşı kolu ileri gelenlerinden olup Kutb-ül Meâni adında Türkçe mensur bir eseri ile matbu ve müretteb bir divanı vardır. Muhammed Sinan-ı Ümmi, Konya vilâyeti dahilinde Elmalı'dan olup orada dâr-ı bekaya hicret etmiştir. (R. Aleyh) (Osmanlı Müellifleri sh: 187)
SİNAYE
Yünden ve kıldan yapılan ip.
SİNDAN
Örs.
SİNDİBAN
Pelit ağacı.
SİNE
f. Göğüs. Sadır. Kalb.
SİNE
An. Bir lahzacık. * İki ağızlı balta.
SİNE
Uyuklama, uykuya dalma başlangıcı. Uyku ile uyanıklık arası. (O anda insan, sesi duyduğu halde anlamaz.)
SİNE-BEND
f. Göğüs bağı, sütyen.
SİNE-ÇÂK
Göğsü, yüreği yaralı.
SİNE-GÂH
f. Göğüs.
SİNEMATOĞRAF
Fr. Hareket yazmak demek olup kısaltılmış şekliyle sinema demektir.
SİNEPÜRYAN
(Sinebiryan) Kalbi yanmış, sinebiryan olmuş, çok hasret çekmiş.
SİNESAF
f. Sarılıp kucaklaşmış.
SİNESUZ
f. Yürek yakan.
SİNET
Uyuklamak.
SİNH
(C.: Esnâh-Sünuh) Diş çukuru, diş yuvası.
SİNH
(C.: Esnâh) Her nesnenin aslı ve kökü.
SİNİ
f. Büyük tepsi, sini.
SİNİMMAR
Ay, kamer. * Gece uyumayan erkek. * Harami. * Tar: Rum milletinden bir üstâdın adıdır. Numan bin Münzir için Hira'da bir köşk yapmıştı. Bunun bir eşini daha kimseye yapmasın diye Numan bin Münzir o köşkün üstünden attırıp öldürdü. (Ahter-i Kebir'den)