Güneşlerin güneşi. En büyük güneş. Çok seyyarelerin, etrafında döndüğü en büyük bir yıldız.(...Hem şemse, kendi mihveri üstünde câzibe denilen mânevi ipleri yumak yaptırmak için dolap ve çıkrık hükmünde olan güneşi, bir Kadir-i Zülcelâl'in emriyle döndürüp, o seyyârâtı o mânevi iplerle bağlayıp tanzim etmek ve güneşi bütün seyyaratı ile sâniyede beş saatlik bir mesafeyi kestirecek kadar bir sür'atle, bir tahmine göre Herkül Burcu tarafına veya Şemsüş-Şümus cânibine sevketmek, elbette ezel ve ebed Sultanı olan Zât-ı Zülcelâl'in kudretiyle ve emriyledir. S.)
ŞEMŞELİK
Derisi ve âzâsı sarkık ve sülpük olan kadın. * Seri yürüyüşlü kadın.
ŞEMŞEM
Ağaç üstünde kalan azıcık hurma.
ŞEMŞİR
f. Kılıç.
ŞEMŞİR-BAZ
f. İyi kılıç kullanan, kılıç oynatan. * Kılıçla ustalık gösteren.
Hz. İsa'nın (A.S.) havarilerindendir. Petros veya Sen Piyer de denir. Antakya kilisesini yaptırmıştır. Mi: 65'de Roma'da Neron tarafından hapsedilmiş ve çarmıha gerilerek şehid edilmiştir. Hristiyan âlemine büyük hizmeti vardır. Esas adı, Şem'un-us Safâ'dır.
ŞEN
f. Naz, eda, cilve. * Göze ve gönüle hoş görünen hal. * Bayındır, ma'mur. * Sevinçli, ferahlı.
ŞE'N
İş, yeni olan hal. * Şan. * Tavır. * Hâdise. * Vâkıa. * Kasdetmek. * Emr ü hal. * Tıb: Baştan göze gelen kan damarı. Baştan kaşa, kaştdan göze kan getiren iki damar ismi. * Fls: Bir şeyin hususiyetinin fiilî tezâhürü, neticesi ve eseri.(Hakkın şe'ni ittifaktır, faziletin şe'ni tesanüddür. Düstur-u teâvünün şe'ni birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe'ni uhuvvettir, incizabdır. Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni saadet-i dâreyndir. S.)
ŞEN' (ŞIN')
Buğz ve adâvet etmek. Kin bağlamak. Düşmanlık yapmak.
Devenin yularını çekmek. * Çok yemekten mide dolmak. * Yaralamaktan dolayı alınan az diyet.
ŞENAN
Buğz, adâvet, kin, düşmanlık.
ŞENAR
Büyük utanç, ayıp.
ŞENAYİ'
(Şenia. C.) Çok günahlı hareketler. Kötü işler.
ŞENBİH
f. Gün. * Cumartesi günü.
ŞENC
Hıçkırık tutmak.
ŞENCAR
Eşek marulu adı verilen bir cins ot.
ŞENEB
Dişlerin keskin olması. * Parlamak, ruşen olmak.
ŞENEC
Derinin buruşması.
ŞENEF
Buğz. * Kibir.
ŞENES
Galiz. Kaba.
ŞENF
(C.: Şünuf) Salkım küpe.
ŞENG
f. Neşeli, kıvrak. * Haydut, şaki, eşkiya.
ŞENGARE(T)
Kötü huyluluk.
ŞENİ'
(Şeni'a) Kötü, çok fena, çirkin, günahlı iş.
ŞENN
(C.: Şinân) Eski kırba. * Araptan bir kabile. * Dağılıp perâkende olmak.
ŞENNAR
(C.: Şenâir) Ayıp. Utanç. Kötülük.
ŞENŞENE
Usul. Âdet.
ŞENUN
Aç. Ne zayıf, ne semiz olan deve.
ŞER'
Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek. * Bir işe başlamak. * Dalmak. * Girmek. * Zâhir etmek, göstermek. * Cenab-ı Hakk'ın emri. Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dinin temelleri, şeriat. (Bak: Şeriat)
ŞER'AB
Uzun. * Uzununa kesmek. Uzunlamasına yarmak.
ŞERAFEDDİN
(Aslı: Şerefüd din'dir) Dinin şerefi.
ŞERAFET
Şeriflik, şereflilik. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) torunu Hz. Hüseyin'in (R.A.) sülâlesinden ve onun izinden giden temiz müslümanlık hâleti.
ŞERAİF
(Şerife. C.) Mutlular, kutlu kimseler.
ŞERAİT
(Şart. C.) Şartlar.
ŞERAKET
Şeriklik, ortaklık. * Arkadaşlık, refâkat.
ŞER'AN
şeriatça, şeriata göre. Kanunca, kanuna göre.
ŞERAR
Şerir den mastardır ve yaramazlık mânâsına gelir. * İnsanın yüzüne çarpan ses.
ŞERAR
(Bak: şerare)
ŞERARAT
Şerareler, kıvılcımlar.
ŞERARAT-I NEYYİRANE
f. Parlak kıvılcımlar, ışık saçan şerareler. * Mc: İslâmiyetin kuvvet ve hakkaniyetinden gelen parlaklık.
ŞERARE
(Şerâr) Kıvılcım. Elektrik kıvılcımı. Müsbet ve menfi (+ ve -) elektrik kutuplarının birbirine çok yakın olmasından veya dokunmasından hâsıl olan kıvılcımların parlayışı.