Zahir olmak, görünmek. * Çobanın kavalından çıkan ses. * Odun takıltısı.
ŞİYAM
Yerden kazılan toprak.
ŞİYAT
Yanmış yün ve pamuk kokusu.
ŞİYEM
(Şime. C.) Huylar, tabiatlar.
ŞİZ
Abnus ağacı.
ŞİZAF
Katılık, sertlik.
ŞÖHRE
Ünlü, şöhretli, meşhur.
ŞÖHRET
Ad yapma. Ün. Şân. * Hadis ilminde: Meşhur hadis mânasında kullanılır.(Ey şân ve şerefi, nam ve şöhreti isteyen adam! Gel, o dersi benden al. Şöhret ayn-i riyâdır. Ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar. O belâ ve musibete düşersen $ de, o belâdan kurtul. M.N.)
ŞÖHRETGİR
f. şöhretli, ünlü. Meşhur.
ŞÖHRET-İ KÂZİBE
Geçici şöhret. Yalancı dünyalık, fâni şöhret. Aldatıcı nâm.
ŞÖHRETŞİÂR
f. şöhretli. şöhret sahibi.
ŞÖHRETŞİÂR-I ÂLEM
Âlemde şöhret ona nişan olmuş olan. Çok meşhur olan.
ŞUA
(C.: Şu') Sorgun ağacı.
ŞUA'
Bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri.
ŞUAAT
Işıklar, parıltılar, nurlar.
ŞUAB
(şu'be. C.) şubeler. Kollar, bir cisimden ayrılan çatallar. (Bak: Şiâb)
Ashab-ı Eyke ile Medyen ahâlisine gönderilen bir peygamberdir. Çok hakikatlı ve güzel sözlerle bu iki kavmi Hakka davet ettiği halde kendisini dinlemediler. Cenab-ı Hak Eykeliler üzerine şiddetli sıcaklık ve Medyen ahalisine de şiddetli sayha ile azab verdi ve onları mahveyledi. Şuayb Aleyhisselâm kendisine inananlarla Mekke'ye gitti ve orada yerleşti. Musâ Aleyhisselâm'ın kayınpederi idi. (Bak: Ashab-ı Eyke)
ŞUBAN
f. Çoban.
ŞU'BE
Bölük, bölüm. * Dal, budak. * İkinci derecedeki kollar. Kol.
ŞU'BUB
(Bak: şü'bub)
ŞUGL
İş, meşgul olunacak şey, gaile.
ŞUGMUM
Uzun, tavil.
ŞUGUL
(Şugl. C.) İşler, uğraşacak şeyler, gaileler.
ŞUH
(Şıh) Bahil, cimri, hasis kimse.
ŞUH
f. Şen ve hareketlerinde serbest olan. * Nazlı, işveli. * Açık saçık, hayasız. Oynak.