Bir karış miktarı yeri yarmak. * Birbirini boğazlamak.
TEZACÜR
Birbirini kandırıp bir iş üzerine ümitlendirme.
TEZAD
İki şeyin birbirine zıt olması. Aksilik. Terslik. * Edb: Mânaca birbirine zıt olan kelimeleri bir arada toplamak.
TEZADD-I TÂBİ'
Sonradan gelenin, tâbi olanın zıt olması. Tâbi olanın zıt oluşu.
TEZA'FUR
Elbiseye ve gövdesine za'ferân sürmek.
TEZAFÜR
Birbirine yardımcı olma. * Bir yere toplanma.
TEZAGGUM
Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak.
TEZAHHUL
Irak olmak, uzaklaşmak.
TEZAHHÜR
Arkalanmak.
TEZAHÜF
Muharebede iki taraf askerlerinin karşılaşıp çatışması.
TEZAHÜM
Birbirine sıkıntı vermek. Halk kalabalık edip birbirine sıkıntı vermek.
TEZAHÜR
Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş. * Birbirini korumak, birbirine arka olmak. * Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek. * Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını validesinin arkasına teşbih ederek "zuhruki kezuhri ümmî" demek.
TEZAHÜRÂT
(Tezahür. C.) Görünüşler. Gösterişler. Gösteriş için toplanmak.
TEZAHZUH
Uzak olmak.
TEZAKİR
(Tezkire. C.) Tezkereler.
TEZAKKUF
Bir şeyi sür'atle alıp yemek.
TEZAKKUM
Lokma lokma etmek. * Kaymak ile hurmayı karıştırıp yemek. (O taama "zekkum" derler.)
TEZAKÜR
Birbirini zikretmek.
TEZALLÜM
Birisinin zulmünden şikâyet etme. (Bak: Tazallüm)
TEZALÜM
Zulm edişmek.
TEZAMÜR
Birbirini kandırmak.
TEZARÜF
Zarif olmak isteme.
TEZAUF
(Zı'f. dan) Kat kat olmak, bir misli artmak. İki kat olmak.
TEZA'UM
Yalan olmak.
TEZAVÜL
Bir şeyi ortaya çıkarma, bir şeyi meydana getirme.
TEZAVÜR
(C.: Tezâvürat) Birbirini ziyâret etme, gidip görme. * Vazgeçme, yoldan çıkma, udul etmek. * Eğilip meyletme.
TEZAYUG
Meyledişmek, haktan dönmek.
TEZAYUK
Sıkışma.
TEZAYÜD
(Ziyadet. den) Ziyadeleşme, artma, çoğalma. * Söz ve sair şeyleri tekellüfle çoğaltma.