Kuru, sert yer. * Üzerine oturulduğunda rahat olmayan yer. * Evin uzak olması.
UDVAN
Düşmanlık, haksızlık, zulüm.
UFAFE
Memede kalan süt artığı.
UFAT
Haramdan nefsini koruyanlar.
UFAVE
Çorbanın sonu.
UFAZE
Pamuk kozası. * Yüksek yer.
UFFARE
Her nesnenin evveli. * Katılık. * Şiddet.
UFFE
Bir deniz hayvanı. * Davarın emziğinde kalan süt bakiyesi.
UFK
Kıyı, kenar. * Rüzgârın estiği cihetler. * Ufuk. Gökle yerin birleşmiş gibi göründüğü yer. Görüşümüzün nihayetindeki yerler. * Mc: Görüş ve düşünüş derecesi.
UFKA
İnce deri. * Sünnet edilen deri.
UFKÎ
Ufka ait. Ufka dair ve müteallik. * Yatık düzlük. Yatay.
UFRE
Başın ortasında olan saç.
UFUC
(C.: Afâc) Vurmak. * Göden bağırsağı denilen bağırsak.
Çıban veya yaranın çürüyüp fena kokması. * İltihab. * Her hangi bir maddenin çürümesinden hasıl olan pis koku, çürük kokusu. * Sıkıntı veren manevî ağırlık.
UFURE
Üzerinde her ne varsa yenilip hiç bir şey kalmayan yer.
Bir işi üzerine alma. Söz verme. * Ahidnâme. Bir kimsenin üstünde olan iş veya şey. * Mes'uliyet hududu. * Ric'at ve taalluk dâiresi. * Becerme, yapma. * Mes'uliyet, sorumluluk.
UHDUD
(C.: Ahâdid) Çukur. * Uzun hat. * Yeryüzündeki uzun yarık ve çatlak. * Hendek. * Kamçı vurulmasından vücutta hâsıl olan yara ve iz.
UHDUSE
Hayret edilecek derecede uydurma haber. * Haber verilen nesne.
UHFUK
(C.: Ehâfik) Yer yarığı.
UHKUK
Yarık, hendek.
UHNE
(C.: Ühan) Kin tutmak.
UHRA
Sâir, diğer, başka. Ahir, gayr, son, sonra.
UHRE
Bir şeyin sonu.
UHREVÎ
Âhirete dair, âhiretle alâkalı. Öteki dünyaya ait.
Uhud, Medine-i Münevvere'nin bir mil kuzeyinde kırmızı bir dağ olup, Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) ashâbıyla Kureyşliler arasında vuku bulmuş olan Uhud Gazasıyla meşhurdur.Uhud gazası, hicretten 2 sene 6 ay 7 gün sonra olmuştur. Bunun zahirî sebebi: Daha evvel yapılmış olan Bedir Gazasında Kureyşliler mağlub olduklarından, Kureyşlilerden Bedir Gazasında akrabaları öldürülmüş olan bazı kişiler Ebu Süfyan'a giderek harp teklifinde bulunmuşlardı. Ebu Süfyan, kendi kumandası altında Kureyş müşriklerinden ve Kenane ve Tehâme'den üçbin ikiyüz kişi kadar alarak karısı Hind ve diğer bazı kadınlarla birlikte Medine'ye doğru hareket edip Uhud Dağı'na gelmişlerdi. Hz. Resulullah (A.S.M.) Efendimiz, bunların önüne çıkmak fikrinde bulunmayıp, şehre girdiklerinde müdafaa yapmayı teklif etmişse de, bazı ashabın ısrarı üzerine muharebeye çıkmağa karar vermişlerdi. Hz. Peygamber (A.S.M.) sahabeden 700 kişiyle küffâra karşı çıktı. Muharebede müslümanlar bazan galip, bazan mağlub olarak Peygamberimizin amcası. Hz. Hamza ile birlikte 70 sahabe şehid olmuştu. Hatta Peygamberimizin de dişi kırılmış, yüzü ve dudağı yaralanmıştı.(Mühim bir sual: Fahr-ül-Âlemîn ve Habib-i Rabb-ül-Âlemîn Hazret-i Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud'un nihayetinde ve Huneyn'in bidayetinde mağlubiyetinin hikmeti nedir?Elcevab: Müşrikler içinde o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Halid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlahiyye, hasenat-ı istikbaliyelerinin bir mükâfat-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlup olmuşlar. Tâ o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin. L.) (Bak: Huneyn)