U Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • UKUD

    (Akid. C.) Akidler. Şartlar, bağlar. İki tarafça kabul edilen şeyler.
  • UKUD SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in beşinci suresi olan Mâide Suresinin diğer bir ismi.
  • UKUK

    Anaya babaya itaatsizlik ve hürmetsizlik etmek. Zorbalık, tanımamak, âsi olmak.
  • UKUL

    (Akıl. C.) Akıllar.
  • UKUL-U AŞERE

    (Bak: Akl-ı evvel)
  • UKUNNE

    (C.: Ukun) Taştan yapılmış nesne.
  • UKUS

    (Aks. C.) Akisler, yankılar, çarpmalar.
  • UKUSA

    Berklik, muhkemlik, sağlamlık, sertlik.
  • UKVE

    Kuyruk dibi.
  • ULA

    Şanlı, şerefli kimse.
  • ULA

    Birinci, ilk, evvel. * Eskiden vezirlikten sonra gelen sivil rütbe.
  • ULALE

    Süt bakiyyesi. * Her nesnenin bakiyyesi, artığı.
  • ULASE

    Yağ. Birbirine karışmış olan iki şey.
  • ULAT

    Demir örs. * Üstünde keş kurutulan taş.
  • ULBARİ

    Bir ot cinsi.
  • ULBE

    (C.: Uleb-İlâb) Fıçı. * Büyük kutu. * Sandık.
  • ULCUM

    (C: Alâcim) Erkek kurbağa. * Dağ keçisinin erkeği. * Deve kuşu. * Sağlam ve dayanıklı deve. * Çok su. * Gece karanlığı.
  • ULEB

    (Ulbe. C.) Fıçılar. * Büyük kutular. * Sandıklar.
  • ULEBİT

    Yoğun ve büyük nesne. * Koyun sürüsü.
  • ULEMA

    (Âlim. C.) Âlimler. Osmanlı devrinde yüksek ilim ve fıkıh âlimleri. İlmiye mensubları.
  • ULEMA-İ ÂMİLÎN

    İlmine ve bilgisine göre amel eden, ilmini tatbik eden âlimler.
  • ULEMA-İ BÂTIN

    Şeriatın, zâhir ve hükümlerinden daha çok, mânâ ve esrarını bilen âlimler.(Ulema-i zâhir ve bâtının Tâbiîn zamanında en büyük reisi ve İmam-ı Ali'nin mühim ve sadık bir şakirdi olan Hasan-ı Basri... M.)
  • ULEMA-İ İLM-İ HURUF

    Kur'anın bir harfinden, bir sahife kadar esrar bulduklarını söyleyen ve dâvalarını, o fennin ehline isbat edenler.
  • ULEMA-İ RÂSİHÎN

    Hak ve hakikat ilminde meleke kazanmış âlimler.
  • ULEMA-İ RÜSUM

    Resmî, merasim âlimleri. Kendileri resmen âlim bilinen fakat hakiki âlim olmayan kimseler. (Zâhirî ulema da denir.)
  • ULEMA-İ ZÂHİR

    Kur'an-ı Kerimin zâhir mânâsına göre hakikatları değerlendiren âlimler. Şeriatın mâna ve esrarından daha çok, zâhirini ve hükümlerini bilen âlimler.
  • ULEMA-ÜS SÛ'

    Kötü âlimler. Dünya için âhiretini unutan âlimler. Dünyayı dine tercih eden âlimler. Menfaat için hakikatı örten âlimler.
  • ULGUZE

    Bilmece, bulmaca, yanıltmaca.
  • ULİ

    Sâhib. Ehil.
  • ULK

    şarap.
  • ULKA

    Kahvaltı. * Az nesne. * Küçük çocuklara yapılan elbise.
  • ULKUM

    (C.: Alâkım) Çok karanlık gece. * Pek sağlam deve.
  • ULLAME

    Kına.
  • ULLEF

    Muz.
  • ULLİYYE

    (İlliyye) Yüksek tabaka. En yüksek. En şerefli. * Çardak.
  • ULTA

    Gerdanlık. * Kadınların süs olarak yüzlerine çektikleri siyah çizgi.
  • ULUF

    (Elf. C.) Binler, bin sayıları. * Ülfet ve ünsiyete ziyade meyyal ve alışkan olan.
  • ULUFE

    Yeniçerilere ve sipahilere dağıtılan maaş. * Bir nevi hayvan yemi.
  • ULUFE-HÂR

    (C.: Ulufehârân) Ulufesi olan, ulufeci.
  • ULUHİYET

    İlâhlık. * Allah'ın kâinattaki tasarruf ve hâkimiyeti ile herşeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesi.
  • ULUHİYET-İ MUTLAKA

    Kayıt altında olmayan, mutlak uluhiyet. Ancak bir tek İlâhın mâbud oluşu.(Evet, nev'-i beşerin her taifesi birer nevi ibadetle fıtrî gibi meşgul olması ve sair zihayatın belki cemâdâtın dahi fıtrî hizmetleri birer nevi ibadet hükmünde bulunması ve kâinatta maddî ve manevî bütün nimetlerin ve ihsanların herbiri bir Ma'budiyet tarafından hamd ve ibadeti yaptıran perestişe ve şükre birer vesile olmaları ve vahiy ve ilhamlar gibi bütün tereşşuhât-ı gaybiye ve tezahürat-ı maneviyenin, bir tek İlâhın ma'budiyetini ilân etmeleri; elbette ve bedahetle bir uluhiyyet-i mutlakanın tahakkukunu ve hüküm-ferma olduğunu isbat ederler. Ş.)
  • ULUHİYET-İ SÂRİYE VE HAYAT-I SÂRİYE

    Vahdet-ül vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatiyetin eşyaya sirayet etmesi, yani tecelli etmesi mânasında olan bu tabirlerden, ehil olmayanlar; Allah'ın tecessümünü veya eşyaya hulûl'ünü veya eşya ile ittihad ve ittisal'ini zu'metmek gibi bâtıl vehimlere düştüler.Bu mes'eleye dair Mesnevi-i Nuriye'den nakledeceğimiz veciz bir paragraftan bu tabirler daha iyi anlaşılabilir:"Evet, delil içinde neticeyi görmek, âlemde sânii müşahede etmek, tarîk-ı istigrakkârane cihetiyle cedavil-i ekvanda cereyan-ı tecelliyat-ı İlâhiyeyi; ve melekutiyet-i eşyada sereyan-ı füyuzatı; ve meraya-yı mevcudatta tecelli-i esma ve sıfâtı yalnız zevken anlaşılır birer hakikat iken dîk-i elfaz sebebiyle, uluhiyet-i sariye ve hayat-ı sariye tabir ettiler.Ehl-i fikir, o hakaik-ı zevkiyeyi nazarın mekayisine sıkıştırdığından, çok evham-ı bâtılaya menşe' oldu."
  • UL'UL

    Yaramazlık. * Çağırmak. * Budak.
  • UL'UL

    Göğüs altında ve karın üzerinde dile benzer bir kemik. * Çekik kuşunun erkeği.
  • ULUM

    (İlm. C.) İlimler, bilgiler.
  • U'LUME

    (C.: Eâlim) Alâmet, işaret, nişan.
  • ULUM-U ÂLİYE

    Dinden bahseden ilimler. (Tefsir, kıraat, hadis, marifetullah, fıkıh, kelâm, ahlâk bilgileri gibi.)
  • ULUM-U ÂLİYE

    (Âlet. den) Âlet ilimleri. (Gramer, sarf, nahiv, belâgat ve mantık gibi.)(Ulum-u medarisin tedennisine ve mecrayı tabiiden çevrilmesine bir sebeb-i mühim budur: Ulum-u âliye $ maksud-u bizzat sırasına geçtiğinden, ulum-u âliye $ mühmel kaldığı gibi, libas-ı mânâ hükmünde olan ibare-i Arabiyenin halli, ezhanı zaptederek, asıl maksud olan ilim ise tebeî kalmakla beraber ibareleri bir derece mebzul olan ve silsile-i tahsile resmen geçen kitaplar; evkat, efkârı kendine hasredip harice çıkmasına meydan vermemeleridir. R.N.)
  • ULUM-U BEDİHİYYÂT

    Delil ve isbatına lüzum görülmeyip kolaylıkla bilinen ilimler. (Bak: Kaziye-i bedihiyye)
  • ULUM-U BEDİİYE

    (Bak: İlm-i bedi')