V Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • VİCDANEN

    Vicdanca, iyilik hissine göre.
  • VİCDANÎ

    (Vicdaniyye) Vicdanla, kalbî his ile ilgili. * Kendinden geçip dalmakla ilgili.
  • VİCDANİYYAT

    Vicdanlılıklar. Vicdana ait hususiyetler ve hisler.(İ'lem eyyühel aziz! Hayrat ve hasenatın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucb, riyâ ve gösteriş iledir. Ve fıtri olarak vicdanda şuur ile bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıtâ bulur.Nasıl ki amellerin hayatı niyet iledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtri ahvâlin ölümüdür. Meselâ: Tevazua niyet, onu ifsad eder, tekebbüre niyet onu izâle eder, feraha niyet onu uçurur, gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hâkezâ kıyas et. M.N.)
  • VİCDAN-SUZ

    f. Acı ve keder veren, kalb yakan, vicdânen çok ıztırab verici.
  • VİDAD

    Dostluk. Sevmek. Muhabbet. * Dost ve muhib. * Her şeye muhabbeti olan.
  • VİDD

    Muhabbet, dostluk, sevgi.
  • VİFADET

    Elçilik.
  • VİFAK

    Dostça bir fikir üzerinde birleşmek. Samimi anlaşmak. * Barış. * Uygunluk.
  • VİHAD

    (Vehd. C.) Derin vâdiler. Uçurumlar.
  • VİHAM

    (Vahim. C.) Vahim olan şeyler.
  • VİKA'

    Cinsî münasebet. * Savaş, harp.
  • VİKÂ'

    (C: Evkiye) Kırba ve tulum ağzını bağladıkları nesne.
  • VİKA (VEKA)

    Kendi ile bir şey saklanan nesne.
  • VİKAF

    Tevakkuf etmek, vâkıf olmak, durmak.
  • VİKÂF

    Eşek semeri ve palanı.
  • VİKAHAT

    (Bak: Vakahat)
  • VİKAL (VEKÂL)

    Devamlı diğer davarların ardına kalan davar.
  • VİKAYE

    Koruma. Koruyuculuk. Sahib olma. Arka çıkma. Kayırma. * Tıb: Herhangi bir hastalık için önleyici tedbir alma.
  • VİKR

    (C.: Evkar) Ağır yük.
  • VİLA'

    Birbirinin ardı sıra gelmek. * Abdest esnasında uzuvları yıkarken birisi kurumadan diğerini yıkamağa başlamak. * Ahbablık, yakınlık, dostluk. (Bak: Velâ)
  • VİLAD

    Doğurmak.
  • VİLADET

    Doğmak, doğuş, dünyaya gelmek, doğurmak. (Veladet galattır)
  • VİLAKÂR

    f. Ahbab, dost.
  • VİLAPERVER

    f. Dost, muhib.
  • VİLAYAT

    (Vilayet. C.) Vilayetler.
  • VİLAYET

    Bir şeyi kudretle elde etme. * İl. * Birisine kefil olmak. * Dostluk. Muhabbet.
  • VİLDAN

    (Velid. C.) Çocuklar. * Kullar. Köleler.(Kur'an-ı Hakîm'de $ sırrı ve meâli şudur ki: Mü'minlerin kabl-el-büluğ vefat eden evlâdları, Cennet'te ebedî, sevimli, Cennet'e lâyık bir surette dâimî çocuk kalacaklarını.. ve Cennet'e giden peder ve vâlidelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını.. ve çocuk sevmek ve evlâd okşamak gibi en lâtif bir zevki, ebeveynine te'mine medar olacaklarını.. ve her bir lezzetli şey'in Cennet'te bulunduğunu.. "Cennet tenasül yeri olmadığından, evlâd muhabbeti ve okşaması olmadığı" nı diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını.. hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlâd sevmesine ve okşamasına bedel sâfi, elemsiz milyonlar sene ebedî evlâd sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saâdeti olduğunu şu âyet-i kerime $ cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor. M.)
  • VİLDE

    (Veled. C.) Erkek evlâdlar, çocuklar, oğullar.
  • VİLE

    f. Yüksek ses.
  • VİN

    f. Siyah üzüm. * Boya, renk.
  • VİRAD

    Yol. * (Verd. C.) Güller.
  • VİRAN

    f. Yıkık, harap. * Mc: Kederli, üzgün, gamlı.
  • VİRANE

    f. Harabe. Yıkılmağa yüz tutmuş eski yapı.
  • VİRANÎ

    f. Viranlık, haraplık.
  • VİRASE

    Mirasyedilik.
  • VİRAT

    Zekât vermek korkusundan hile edip bir yere toplanmış koyunlarını ayırıp dağıtmak veya perâkende koyunlarını bir yere toplamak.
  • VİRD

    Sık sık ve devamlı okunan dua. * Kur'an-ı Kerim'den her gün okunması vazife bilinen kısım, bir cüz.
  • VİRD

    f. Suya ve sair şeye yakın gelme. Su hissesi. Suya müteveccih cemaat. * Talebe, şakird, mürid.
  • VİRD-İ ZEBAN

    Dilde tesbih. Sık sık tekrar edilen dua, söz, zikir.
  • VİRK (VERK)

    (C.: Evrâk) Uyluk üstü.
  • VİSAB

    Yatak, döşek. * Atlama, sıçrama.
  • VİSAD(E)

    Dayanıp rahat edilecek yastık veya şilte.
  • VİSÂDENİŞİN

    f. Yastığa yaslanıp oturan.
  • VİSAK

    Kuvvetli, kalın bağ. * Yeminle söz vermeler. Muahedeler. * Peyman.
  • VİSAL

    (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.(Fâni mevcudatın visali, madem fanidir, ne kadar uzun da olsa yine kısa hükmündedir. Senesi bir saniye gibi geçer. Hasretli bir hayal ve esefli bir rüya olur. L.) Öyle ise Bâki'nin yolunda çalışmak lâzım gelir.
  • VİSAM

    (Vesim. C.) Damgalılar. Alâmetlenmiş olanlar. * Güzel yüzlü olanlar. * Rastıklılar.
  • VİSATA

    Kavim arasında şerefli ve aziz olmak.
  • VİSAYE

    Vasiyet etmek.
  • VİSL

    (C.: Evsâl) Benzer. Misil. * Uzuv, âzâ, organ.
  • VİSME

    Bir boya otu. * Çivit yaprağı.