L Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • LÂHIKA

    Ek, ilâve, katılan şey. Zeyl. Sonradan ilâve edilen, eklenen.
  • LAHİ

    (Bak: Lahâ')
  • LAHÎ

    Oyuncu. * Boşuna ve mânasız eğlenen. Oyalayan.
  • LAHİB

    Açık yol.
  • LAHİF

    Zulüm görmüş, ıztırab ve sıkıntı çekmiş.
  • LAHİK

    Yetişen, vâsıl olan, ulaşan. * İlâve olan, eklenen. * Sonradan tâyin edilen, yenisi. (Bak: Lâhık)
  • LAHİKE

    (C.: Levâhik) Gr: Ek, ilâve. (Bak: Lâhıka)
  • LAHİM

    Et yediren. * Devamlı olarak et yiyen.
  • LAHÎM

    Semiz, etli, şişman.
  • LAHİME

    Et yiyen hayvan.
  • LAHİN

    Telâffuz esnasında hususan Kur'ân okurken yanlışlık yapan.
  • LAHİS

    Susuzluk veya sıcaktan dolayı dilini çıkararak soluyan köpek.
  • LAHÎS

    Dar nesne.
  • LAHÎS

    Örülmüş. Dizilmiş.
  • LAHİYANE TA'ZİB

    f. Oyun olsun diye zahmet vermek. Oynarcasına azab vermek.
  • LAHİZ

    f. Sel suyu.
  • LAHÎZ

    Benzer, misil, nazir.
  • LAHK

    (Lehak) Geriden yetişmek, ardından yetiştirilmek. * Alüvyon. Liğ. Akarsuların taşımasıyla gelen maddeler.
  • LAHLAHA

    Güzel kokuların karışmasından meydana gelen koku. * Güzel kokularla yapılan bir nevi macun.
  • LAHLAHANİYE

    Pelteklik, kekemelik.
  • LAHM

    Et. Her şeyin içi ve üzeri. * Bir işi sağlam kılmak. * Kırık şeyi kuyumcunun yapıştırması. Lehimlemek. * Bir yerde ilişip kalmak.
  • LAHM Ü ŞAHM

    Et ve yağ.
  • LAHME

    Et parçası.
  • LAHN

    Güzel ve kaideli ses. * Nağme. * Kaideye uymayan yanlış okuyuş. * Usulüne uygun okumak. * Sadece muhatabın anlıyacağı şekilde remizle söz söylemek. * Meyl. * Fehmeylemek. * Lisan. * Lügat. Fetva. Mânâ. Mefhum.
  • LAHS

    Yalamak.
  • LAHS

    Gözün üst kapağının etli olması.
  • LAHS (LİHÂS)

    Darlık. * Şiddet. * Meşakkat, zahmet.
  • LAHT

    İri cüsseli kimse.
  • LAHT

    f. Bir şeyin parçası, cüz'ü.
  • LAHT-I CİĞER

    Ciğerden kopma.
  • LAHUS

    Uğursuz, meş'um.
  • LAHUT

    İlâhî âlem. Uluhiyet âlemi. Ruhanî, manevî alem.
  • LAHUTÎ

    Uluhiyet âlemine mensub ve müteallik olan. Sır âlemi. Gaybî âleme ait. Ruhanî âlemle alâkalı.
  • LAHUTİYAN

    Uluhiyet âlemine girebilen melekler.
  • LAHV

    Kabuğunu soymak.
  • LAHVA

    Abes, bâtıl sözleri çok söyleyen, boş konuşan kadın. (Müz: Elhâ)
  • LAHY

    Sakalın bittiği yer.
  • LAHZ

    Ahlâkı yaramaz kimse.
  • LAHZ

    (Lahzân) Göz ucu ile bakma.
  • LAHZA

    Göz açıp kapayacak kadar kısa zaman. Bir an. En kısa zaman. Göz ucu ile bir bakış. Zaman.
  • LAİC(E)

    (C.: Levaic) Kalbini aşk ateşi saran kimse.
  • LAİHA

    (Bak: Lâyıha)
  • LAİK

    Fr. Dine istinad etmeyen. Ruhanî olmayan kimse. Dini olmayan şey. Dinî olmayan fikir, dinî olmayan müessese, sistem veya prensip. Devleti dinî esas ve hükümler ile idare etmeyen sistem. Temel esasların ve kanunların menşeini ve teşri'de (kanun yapmakta) hareket noktasını ve değer ölçüsünü dine isnad etmeyip insanın ve cemiyetin sadece dünyevi menfaat ve anlayış ölçüsüne terkeden; diğer tâbirle: İlâhi kanunu terkeden, beşeri nizamla cemiyeti idareye çalışan sistem. (...Bîtaraf kalmak, yâni: Hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişilmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet... Ş.)
  • LÂİLAÇ

    Çâresiz, dermansız, imkânsız.
  • LÂİM

    (Lâime) Çekiştiren. Levmeden. Başkasını kötüleyen.
  • LÂİME

    (C.: Levâim) Çekiştirme, levmetme, kınama.
  • LAÎN

    Lânetlenmiş, kovulmuş, merdud. Allahın rahmetinden mahrum.
  • LÂİN

    Lânet eden. Lânetleyen. * Herkesin kınadığı.
  • LAJVERD

    f. Lâciverd.
  • LAK

    f. Hakir, zelil, aşağı. * Tahta kadeh.