Plâton. (M.Ö. 429 - 347) Aristo'nun üstadı, Sokrat'ın talebesi, eski Yunan filozofudur.
EFLATUNÎ
Leylakî ile ergüvanî arasında, hafif mor karışık renk.
EFLATUNİYE
Eflâtuna göre olan felsefe, düşünüş (Plâtonizm). Çok ileri veya parlak devir.
EFLEC
(Felc. den) Seyrek, sık olmayan diş. Bazıları dökülmüş olan diş. * Geniş omuzlu, kollarının arası açık olan adam. * Nüzul hastalığına tutulmuş olan kimse.
EFLEC-ÜL ESNÂN
Seyrek dişli.
EFLES
Çok müflis, iflâs etmiş, züğürt.
EFLUD
Yetişkin, gürbüz (çocuk).
EFN
Noksan etmek. İçmek. * Sağmak. * Davarın sütü az olmak.
İşi gücü olmayan adam. Boş dolaşan kişi. * Kuruntulu, vesveseli adam. * Başının saçı tamam olan kimse. (Müe: Für'â)
EFRAD
(Ferd. C.) Fertler. Askerler.
EFRAD-I ADÎDE
Çok kalabalık fertler.
EFRAH
Ferahlamalar. İç açılmaları. Sevinmeler.
EFRAHTE
f. Yukarı kaldırılmış, yükseltilmiş, yükselmiş.
EFRAK
Ayrılmış. * Çatal ibikli horoz.
EFRAN
Neş'eli, keyifli, sevinçli olan kimse. Mesrur.
EFRAS
(Fers. C.) Atlar. Beygirler.
EFRAŞTE
f. Yükseltilmiş, yukarı kaldırılmış.
EFRAZ
f. Kaldırma. Yükseltme. Yüksek. Yukarı. Bülend.
EFRENC
(Fr: Franc. dan) Bu kelime, Ortaçağda teşekkül ederek, o sıralarda Frankların ve bilhassa Charlemagne'in hükmü altında bulunanlara ve zamanla genişleyerek bütün Avrupalılara denmiştir. Frenk. Avrupalı ve hasseten Fransız.
EFRENCÎ (EFRENCİYYE)
Frenklere yani Avrupalılara mahsus ve aid. * Frengi hastalığıyla alâkalı ve münasebetdar.
EFREND
f. Debdebe, gösteriş, süs, bezek.
EFREZ
Arkası kambur gibi olan (adam.)
EFRUG
f. şu'le, nur, ziya, ışık.
EFRUHTE
f. Şu'lelenmiş, parlamış, ziyalanmış, nurlanmış, ışıklanmış, aydınlanmış. * Yanmış, tutuşmuş.
EFRUŞE
f. Un helvası.
EFRUZ
f. (Efruhten: Tutuşturmak, ziyalandırmak mastarının emir kökü) Şule. Aydınlatıcı. Parıltı.