E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • EHASİN

    Pek güzel, en güzel olan şeyler.
  • EHASİN-İ AHLÂK

    Ahlâkın en iyisi, en güzeli. Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) ahlâkı gibi olan ahlâk.
  • EHASS

    Daha hususi, daha yakın, daha hâlis. Hususi. Ziyade hâs.(Eamm'ın zıddıdır.)
  • EHASS

    Saçı dökülmüş kişi.
  • EHASS

    Daha uyanık. Daha hassas.
  • EHASS

    En hasis. En bayağı.
  • EHASS-I ÂMÂL

    Emellerin en hası.
  • EHASS-ÜL HAVÂS

    En hâlisin hâlisi. Şuhudi imân sahibleri olan evliyalar. Cenab-ı Hakk'a yakınlık kazananların en hâlisi olan enbiyâ ve evliya. Efdallerin efdali, sâlihlerin sâlihi.
  • EHATT

    En ucuz, daha ucuz. * Daha cilâlı.
  • EHAVEYN

    İki kardeş.
  • EHBAR

    (Habr. C.) Âlimler. Yahudi âlimleri. * Sürurlu anlar.
  • EHDÂB

    (Hüdb. C.) Kirpikler.
  • EHDÂB-I MÜHTEZZE

    Titrek kirpikler.
  • EHDAF

    (Hedef. C.) Hedefler, nişan alınan yerler. * Yüksek yerler. * Meramlar, talebler, arzular, istekler, gayeler, maksadlar, kasıtlar.
  • EHDAK

    (Bak: Ahdâk)
  • EHDAM

    İnce belli.
  • EHDEB

    Kirpikleri sık ve uzun olan adam.
  • EHDER

    Sarkık dudaklı.
  • EHEMM

    Çok mühim olma, daha mühim. Çok kıymetli, çok lüzumlu.
  • EHEMMİYET

    Mühim olma, ağırlık, değerlilik, dikkate değer olma, dikkat ve ihtimam, kıymet, nazar-ı dikkati çekme.
  • EHEVAT

    (Uht. C.) Kız kardeşler. * Kadın arkadaşlar. * Benzer şeyler.
  • EHEVATININ MA-Fİ'Z-ZAMİRLERİ

    Kardeşlerinin içinde gizli olan şeyler.
  • EHİBBA

    (Habib. C.) Habibler, dostlar, sevgililer.
  • EHİL

    (Bak: Ehl)
  • EHİLLA

    Dostlar, kardeşler. (Bak: Ahillâ)
  • EHİLLE

    (Hilâl. C.) Hilâller. Yeni hilâl şeklinde olanlar.
  • EHİR

    (Bak: Ahîr)
  • EHL

    (Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. * Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur. Dinimiz, bize işleri ehline vermemizi emreder. Cemiyette işler, mevkiler, makamlar, görevler, ehline verilirse işler düzgün gider, sonuçtan herkes memnun olur. Eğer İslâma aykırı olarak ehliyet yerine eş, dost, adam kayırma, parti menfaati vs. bayağı, hasis düşüncelere yer verilirse ve işler ehliyetsizlere terkedilirse bundan herkes zarar görür.
  • EHLEB

    Kuyruğu kıllı olan at.
  • EHLEN VE SEHLEN

    Hoş geldiniz, safâ geldiniz (meâlinde söylenir.)
  • EHLÎ

    Munis, alışık. Yabancı olmayan. Kendisi ile ünsiyet edilen.
  • EHL-İ ÂLEM

    Âlemin ehli olan insanlar.
  • EHL-İ ARZ

    Dünyadakiler. Yerdekiler.
  • EHL-İ BEYT

    Ev ehli, evdeki çoluk çocuk. Daha ziyade Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) evine mensub olanlar bu isimle anılırlar. (Bak: Âl-i Abâ)
  • EHL-İ BİD'A

    (Bak: Bid'at)(Ehl-i bid'a, ecnebi inkılâbcılarından böyle meş'um bir fikir aldılar ki: Avrupa, Katolik Mezhebini beğenmeyerek başta ihtilâlciler, inkılâbcılar ve feylesoflar olarak, Katolik Mezhebine göre ehl-i bid'a ve Mu'tezile telâkki edilen Protestanlık Mezhebini iltizam edip, Fransızların İhtilâl-i Kebirinden istifade ederek, Katolik Mezhebini kısmen tahrip edip, Protestanlığı ilân ettiler.İşte, körü körüne taklidciliğe alışan buradaki hamiyet-füruşlar diyorlar ki: "Mâdem Hristiyan dininde böyle bir inkılâb oldu, bidâyette inkılâpçılara mürted denildi, sonra Hristiyan olarak yine kabul edildi. Öyle ise İslâmiyette de böyle dinî bir inkılâb olabilir?.."Elcevap : Din-i İsevîde, yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsâ Aleyhisselâm'dan alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruât-ı şer'iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sâir rüesâ-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi. Kısm-ı a'zamı, kütüb-ü sâbıka-i mukaddeseden alındı. Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavânin-i umumiye-i içtimaiyeye merci' olmadığından; esâsât-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi, Şeriat-ı Hıristiyaniye nâmına örfi kanunlar, medeni düsturlar alınmış, başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse, yine Hazret-i İsâ Aleyhisselâm'ın esas dini bâki kalabilir, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı inkâr ve tekzib çıkmaz. Halbuki : Din ve Şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı saltanatı olduğundan, Din-i İslâmın esasatını bizzat kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sâir ahkâmını, hattâ en cüz'i âdâbını dahi bizzat o getiriyor. O haber veriyor, O emir veriyor. Demek, füruat-ı İslâmiye değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki; onlar tebdil edilse, esas din bâki kalabilsin. Belki; esâs-ı dine bir ceseddir, lâakal bir cilddir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sâhib-i şeriatı inkâr ve tekzib etmek çıkar.Mezâhibin ihtilâfı ise: Sâhib-i şeriatın gösterdiği nazari düsturların tarz-ı tefehhümünden ileri gelmiştir. "Zaruriyat-ı diniye" denilen ve kabil-i te'vil olmıyan ve "muhkemat" denilen düsturları ise, hiçbir cihette kabil-i tebdil değildir ve medâr-ı içtihad olamaz. Onları tebdil eden, başını dinden çıkarıyor. M.)
  • EHL-İ CEBR

    Cebriyye, cebriyye fırkasından olan. (Bak: Ceberiye)
  • EHL-İ CEHL

    Bilgisizler, câhiller.
  • EHL-İ DALÂLET

    Dalâlette olanlar.
  • EHL-İ DİKKAT

    Dikkatliler, dikkat sahipleri.
  • EHL-İ DİL

    (Ehl-i kalb) Kalbi uyanık, basireti ziyade olan. Gönül ehli. Mâneviyata çok kıymet veren, kalben Cenab-ı Hakk'a çok yakınlık hissedip çok hikmetlerden anlayan zât.
  • EHL-İ DİYÂNET

    Din işlerinden anlayanlar. Dindarlar.
  • EHL-İ DÜNYÂ

    Dünyaya haddinden ziyade kıymet veren, maddeci kimse.
  • EHL-İ EBED

    Ebedî olanlar, ebedîler.
  • EHL-İ EMSAR

    Şehir halkı, kasaba halkı.
  • EHL-İ GAFLET

    Gafletde olanlar. Gafiller.
  • EHL-İ GARET

    Yağmacı, çapulcu.
  • EHL-İ HADARET

    şehirlerde yaşayan. Medeni.
  • EHL-İ HAK

    f. İmân, İslâmiyet ve Hak yolunda olan. Hak mezhebde olan. Hakka, hakikata vâsıl olmuş olan.
  • EHL-İ HÂL

    f. Hâlden anlayıp, duruma göre idâre eden kimse. İlâhi tecellilere ve mânevi feyze mazhar olan.
  • EHL-İ HİBRE

    f. Ehl-i vukuf. Bilirkişi. Meselenin künhüne vâkıf mütehassıs zât.