Ağrı. Acı. Keder. Sancı. Dert. Gam. Kaygı.(Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalâlettedir. Bunun izahı ise; bir şahıs, kudret-i ezeliye tarafından adem zulümatından şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar. Bir lütuf beklediği zaman, birdenbire düşmanlar gibi hastalıklar, elemler, belâlar hücum etmeye başlarlar. Bir meded bir yardım için müsterhimane tabiata ve anâsıra baktığı vakit, kasavet-i kalble, merhametsizlikle karşılaşır. Ecram-ı semaviyeden istimdat etmek üzere başını havaya kaldırır. O ecram, atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli halleriyle gözüne görünür. Hemen gözünü yumar, başını eğer, düşünmeye başlar. Bakar ki, hayatî hâcetleri bağırıp çağırmaya başlarlar. Bütün bütün tevahhuş ederek hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder; bakar ki: vicdanı binler âmâl (emeller) ve emanî ile dolu gürültülerinden cinnet getirecek bir hale gelir. Acaba, hiçbir cihetten hiçbir teselli çaresini bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile meâdi, Sâni' ile haşri itikad etmezse, onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı?.. İ.İ.)
ELEMAN
(Lât: Element) Unsur. Bileşik bir şeyi meydana getiren basit şeylerden biri. Bir bütünün parçaları.
ELEM-İ DEMBEDEM
Vakit vakit gelen elem. Ara sıra gelen acı.
ELEM-İ YE'S
Ümidsizlik elemi, yeisten gelen sıkıntı.
ELEM-NAK
Elem verici.
ELEM-NÜMUD
Elem gösteren, elemli.
ELEM-ZEDE
f. Acılı. Kederli. Dertli.
ELEMZEDE-GÂN
(Elemzede. C.) f. Elemliler, kederliler, dertliler.
ELENDES
şiddetli savaş eden kimse.
ELENG
f. Sur, duvar, siper. * Kale ve istihkâm askeri.
ELES
Hâinlik yapmak. Hıyanet etmek. * Mecnun olmak.
EL-ESİRRE
Taht. Bilinen bir makam sandalyesi. Kürsü.
ELEST
$ Rabbiniz değil miyim? (meâlinde olan âyet-i kerimenin kısaltılmış işaretidir.) (Bak: Bezm-i elest, Kalubelâ)
Malâyâni ve boş konuşan. * Dizlerinden biri diğerinden büyük olan deve. * Karnı sarkık olan. (Müennesi: Lahva)
ELHAF
Kirli, pis.
EL-HAK
Hakkın ta kendisi. Tam doğrusu. Tam gerçekten. * Hakkı, hakkı ile izhar ve beyan eden. * Varlığı hiç değişmeyen, ibadete lâyık ve her hakkın sahibi, Allah (C.C.) Âdil-i Mutlak ve Vacib-i lizâtihi.
EL-HAKKU YA'LÛ
Hak gâlib ve yüksektir, meâlindedir. Bu mâna, bir Hadis-i Şerife işaret eder.
ELHAL
şimdi, hâlâ, henüz, şimdiki hâlde.
EL-HALİM
Suçluların cezalarını derhal vermek iktidarında olduğu halde sonraya bırakan ve yumuşak muamele eden, çok halim. (Allah (C.C.)
ELHAMDÜ-LİLLAH
Kısaca meali: Her ne kadar hamd ve şükür varsa, ezelden ebede ve kimden kime olursa olsun hepsi Allah'a mahsustur. İman, şükür, hamd, memnuniyet ifâde eden bir deyimdir. (Bak: Hamd, Sübhanallah)(Leziz taamlara, hoş meyvelere şâkirane muhabbet-i meşruanın uhrevi neticesi, Kur'anın nassiyle, Cennet'e lâyık bir tarzda leziz taamları, güzel meyveleridir. Ve o taamlara ve o meyvelere müştehiyane bir muhabbettir. Hattâ dünyada yediğin meyve üstünde söylediğin "Elhamdülillah" kelimesi, Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana takdim edilir. Burada meyve yersin. Orada "Elhamdülillah" yersin. Ve ni'mette ve taam içinde in'âm-ı İlâhiyi ve iltifat-ı Rahmâni'yi gördüğünden o lezzetli şükr-ü mânevi, Cennet'te gayet leziz bir taam suretinde sana verileceği, hadisin nassiyle, Kur'an'ın işârâtiyle ve hikmet ve rahmetin iktizasiyle sabittir. S.)
ELHAN
(Lahn. C.) Lâhnlar, nağmeler, besteler, ezgiler.
ELHAN-I ŞİTA
Cenab Şahâbeddin'in şöhret bulmuş olan bir kış şiiri. Kış nağmeleri.