E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • ELUF

    Ülfeti fazla, herkesle konuşup görüşmeye alışık olan kimse.
  • ELUH

    Kasem, and, yemin.
  • ELUK

    Sefir, büyük elçi.
  • ELUKE

    Risalet.
  • ELULE

    Semiz, besili koyun.
  • ELVAH

    (Levha. C.) Levhalar. Tablolar.
  • ELVAH-I ÂLEM

    Âlemin görünüşü, manzara ve levhaları.
  • ELVAH-I MAHFUZA

    (Bak: Hafiziyyet, Levh-i Mahfuz)
  • EL-VALİ

    Her şeye mâlik ve sâhib olan Allah (C.C.)
  • ELVAN

    (Levn. C.) Renkler. Muhtelif görünüşler.
  • ELVAN-I İBADET

    İbadet renkleri. * Mc: İbadet çeşitleri.(Nasılki insan, şu âlem-i kebirin bir misal-i musaggarıdır ve Fâtiha-i Şerife, şu Kur'an-ı Azîmüşşan'ın bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibadatın envâını şâmil bir fihriste-i nuraniyedir ve bütün esnaf-ı mahlukatın elvan-ı ibadetlerine işaret eden bir harita-i kudsiyedir. S.)
  • ELVAN-I SEB'A

    Yedi renk.
  • ELVE

    Yemin etmek, kasem.
  • ELVEDA

    Allah'a emânet olun. Allah'a ısmarladık (yerine söylenen bir ta'birdir).
  • EL-VEHHAB

    Allah (C.C.)
  • ELVES

    Zayıf kimse. * Ahmak kimse.
  • ELVİYE

    (Livâ. C.) Livâlar, sancaklar, bayraklar.
  • ELVİYE-İ MÜTEMEVVİCE

    Dalgalanan bayraklar.
  • ELYAF

    (Lif. C.) Lifler.
  • ELYAK

    Daha münâsib. Daha lâyık.
  • ELYASA (A.S.)

    Benî İsrail Peygamberlerindendir. Benî İsrail ise; günden güne Kitabullah'ı dinlemez olmuştu. Cenab-ı Hak Asuriye Devleti'ni onlara musallat eyledi. Sonra Yunus (A.S.) Asuriye içinde Ninova şehrinde Peygamber oldu.
  • ELYE

    (C.: Eleyât) Koyun kuyruğu. * Başparmağın ve dizin aşağı yanlarında olan kabaca etler.
  • ELYEL

    Çok karanlık gece.
  • ELYES

    Bahadır, yiğit.
  • ELYEVM

    Bugün. Hâlâ. (Bak: Yevm)
  • ELZEM

    Daha lâzım. Çok lâzım. Ziyade mucib. * Küçük parmaklı.
  • ELZEMİYYET

    Pek lüzumlu ve gerekli olan bir şeyin hâli. Son derecede lüzum, gereklilik.
  • EM

    Soru sorma mânasında atıf edatıdır. İstifham elifi mânasına da gelir. "Yahut, belki, yoksa" kelimeleriyle tercüme edilebilir.
  • EM'Â

    (Miâ. C.) Bağırsaklar.
  • EMACİD

    (Emced. C.) Emcedler, en şanlılar, en şerefliler, eşrefler, en fazla haysiyet ve onur sahibi olan kimseler.
  • EM'Â-İ GALİZA

    Kalın bağırsaklar.
  • EM'Â-İ RAKİKA

    İnce bağırsaklar.
  • EMAK

    Uzun, tavil.
  • EM'AK

    (Meak. C.) Göz pınarları.
  • EMÂKİN

    (Mekân. C.) Yerler. Mekânlar.
  • EMÂKİN-İ MUKADDESE

    Mukaddes yerler, kutsal mekânlar.
  • EMALE

    (Bak: İmâle)
  • EMALİC

    (Ümluc. C.) Fidanlar, yapraklar, uzun yapraklı otlar.
  • EMALİS

    (İmlis"e". C.) Otsuz ve susuz sahralar, çöller.
  • EMAM

    Bir şeyin ön tarafı.
  • EMAN

    Korkusuzluk. * Af ve yardım dileme. Eminlik. (Bak: Aman)
  • EMANAT

    (Emanet. C.) Emanetler.
  • EMANET

    Eminlik. İstikamet üzere bulunmak. * Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey. * Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen. * Osmanlılar Devrinde bazı devlet dairelerine verilen isim. Şehr emâneti, Rusumat emâneti gibi...(Dinimiz, emaneti ehline bırakmamızı emreder. İdare makamları da birer emanettir. Hz. Ömer (R.A.) halifelik makamına getirilince şöyle demiştir: "Ey insanlar! Ben Allah ve Peygamberimize itaat ettiğim sürece, siz de bana uyun ve itaat edin. Doğru yoldan saparsam, kılıçlarınızla beni doğrultun." Demek ki müslüman hata ve haksızlık karşısında pasif kalamaz.)
  • EMANETDAR

    f. Kendisine birşey emanet edilen kimse, emanetçi.
  • EMANETDARÎ

    f. Emanetçilik.
  • EMANETEN

    Emanet yoluyla, emanet olarak. * Bir resmî daire tarafından bizzat, ihale şeklinde ve iltizam suretiyle olmayarak.
  • EMAN-HAH

    f. Eman isteyen, eman diliyen, aman diyen.
  • EMANİ

    Emniyetler. Niyetler, gayeler, istekler. Arzular, dilekler. * f. Eminlik, korkusuzluk.
  • EMANİ-İ MAHSUSA

    Hususi arzular, özel maksatlar.
  • EMARAT

    Emareler, nişanlar, işaretler, ip uçları.