Ülfeti fazla, herkesle konuşup görüşmeye alışık olan kimse.
ELUH
Kasem, and, yemin.
ELUK
Sefir, büyük elçi.
ELUKE
Risalet.
ELULE
Semiz, besili koyun.
ELVAH
(Levha. C.) Levhalar. Tablolar.
ELVAH-I ÂLEM
Âlemin görünüşü, manzara ve levhaları.
ELVAH-I MAHFUZA
(Bak: Hafiziyyet, Levh-i Mahfuz)
EL-VALİ
Her şeye mâlik ve sâhib olan Allah (C.C.)
ELVAN
(Levn. C.) Renkler. Muhtelif görünüşler.
ELVAN-I İBADET
İbadet renkleri. * Mc: İbadet çeşitleri.(Nasılki insan, şu âlem-i kebirin bir misal-i musaggarıdır ve Fâtiha-i Şerife, şu Kur'an-ı Azîmüşşan'ın bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibadatın envâını şâmil bir fihriste-i nuraniyedir ve bütün esnaf-ı mahlukatın elvan-ı ibadetlerine işaret eden bir harita-i kudsiyedir. S.)
ELVAN-I SEB'A
Yedi renk.
ELVE
Yemin etmek, kasem.
ELVEDA
Allah'a emânet olun. Allah'a ısmarladık (yerine söylenen bir ta'birdir).
EL-VEHHAB
Allah (C.C.)
ELVES
Zayıf kimse. * Ahmak kimse.
ELVİYE
(Livâ. C.) Livâlar, sancaklar, bayraklar.
ELVİYE-İ MÜTEMEVVİCE
Dalgalanan bayraklar.
ELYAF
(Lif. C.) Lifler.
ELYAK
Daha münâsib. Daha lâyık.
ELYASA (A.S.)
Benî İsrail Peygamberlerindendir. Benî İsrail ise; günden güne Kitabullah'ı dinlemez olmuştu. Cenab-ı Hak Asuriye Devleti'ni onlara musallat eyledi. Sonra Yunus (A.S.) Asuriye içinde Ninova şehrinde Peygamber oldu.
ELYE
(C.: Eleyât) Koyun kuyruğu. * Başparmağın ve dizin aşağı yanlarında olan kabaca etler.
ELYEL
Çok karanlık gece.
ELYES
Bahadır, yiğit.
ELYEVM
Bugün. Hâlâ. (Bak: Yevm)
ELZEM
Daha lâzım. Çok lâzım. Ziyade mucib. * Küçük parmaklı.
ELZEMİYYET
Pek lüzumlu ve gerekli olan bir şeyin hâli. Son derecede lüzum, gereklilik.
EM
Soru sorma mânasında atıf edatıdır. İstifham elifi mânasına da gelir. "Yahut, belki, yoksa" kelimeleriyle tercüme edilebilir.
EM'Â
(Miâ. C.) Bağırsaklar.
EMACİD
(Emced. C.) Emcedler, en şanlılar, en şerefliler, eşrefler, en fazla haysiyet ve onur sahibi olan kimseler.
EM'Â-İ GALİZA
Kalın bağırsaklar.
EM'Â-İ RAKİKA
İnce bağırsaklar.
EMAK
Uzun, tavil.
EM'AK
(Meak. C.) Göz pınarları.
EMÂKİN
(Mekân. C.) Yerler. Mekânlar.
EMÂKİN-İ MUKADDESE
Mukaddes yerler, kutsal mekânlar.
EMALE
(Bak: İmâle)
EMALİC
(Ümluc. C.) Fidanlar, yapraklar, uzun yapraklı otlar.
EMALİS
(İmlis"e". C.) Otsuz ve susuz sahralar, çöller.
EMAM
Bir şeyin ön tarafı.
EMAN
Korkusuzluk. * Af ve yardım dileme. Eminlik. (Bak: Aman)
EMANAT
(Emanet. C.) Emanetler.
EMANET
Eminlik. İstikamet üzere bulunmak. * Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey. * Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen. * Osmanlılar Devrinde bazı devlet dairelerine verilen isim. Şehr emâneti, Rusumat emâneti gibi...(Dinimiz, emaneti ehline bırakmamızı emreder. İdare makamları da birer emanettir. Hz. Ömer (R.A.) halifelik makamına getirilince şöyle demiştir: "Ey insanlar! Ben Allah ve Peygamberimize itaat ettiğim sürece, siz de bana uyun ve itaat edin. Doğru yoldan saparsam, kılıçlarınızla beni doğrultun." Demek ki müslüman hata ve haksızlık karşısında pasif kalamaz.)
EMANETDAR
f. Kendisine birşey emanet edilen kimse, emanetçi.
EMANETDARÎ
f. Emanetçilik.
EMANETEN
Emanet yoluyla, emanet olarak. * Bir resmî daire tarafından bizzat, ihale şeklinde ve iltizam suretiyle olmayarak.
EMAN-HAH
f. Eman isteyen, eman diliyen, aman diyen.
EMANİ
Emniyetler. Niyetler, gayeler, istekler. Arzular, dilekler. * f. Eminlik, korkusuzluk.