Maksad, kasdedilen, netice, sonuç.(Her şeyin vücudunun müteaddit gayeleri ve hayatının müteaddit neticeleri vardır. Ehl-i dalâletin tevehhüm ettikleri gibi dünyaya, nefislerine bakan gayelere münhasır değildir. Tâ, abesiyyet ve hikmetsizlik içine girebilsin. Belki her şeyin gayât-ı vücudu ve netaic-i hayatı üç kısımdır. Birincisi ve en ulvisi Sani'ine bakar ki; o şeye taktığı hârika-i san'at murassaatını, Şâhid-i Ezelî'nin nazarına resm-i geçit tarzında arzetmektir ki, o nazara bir ân-ı seyyale yaşamak kâfi gelir. Belki, vücuda gelmeden, bilkuvve niyyet hükmünde olan istidadı yine kâfidir. İşte, seriüz-zeval lâtif masnuât ve vücuda gelmeyen, yâni sünbül vermeyen birer hârika-i san'at olan çekirdekler, tohumlar şu gayeyi bitemamiha verir. Faidesizlik ve abesiyyet onlara gelmez. Demek her şey; hayatiyle, vücudiyle Saniinin mu'cizat-ı kudretini ve âsâr-ı san'atını teşhir edip, Sultan-ı Zülcelâl'in nazarına arzetmek birinci gayesidir...İkinci kısım: Gaye-i vücut ve netice-i hayat: Zişuura bakar. Yâni, herşey Sâni-i Zülcelâlin birer mektub-u hakaik-nüma, birer kaside-i letafetnüma, birer kelime-i hikmet-edâ hükmündedir ki; melâike ve cin ve hayvanın ve insanın enzârına arzeder.. mütalâaya dâvet eder. Demek, ona bakan her zişuura ibretnüma bir mütalâagâhdır.Üçüncü kısım: Gaye-i vücut ve netice-i hayat: O şeyin nefsine bakar ki; telezzüz ve tenezzüh ve beka ve rahatlıkla yaşamak gibi cüz'î neticelerdir. Meselâ: Azîm bir sefine-i Sultaniyyede bir hizmetkârın dümencilik ettiğinin gayesi: Sefine itibariyle yüzde birisi kendisine, ücret-i cüz'iyyesine ait.. doksandokuzu Sultana ait olduğu gibi; herşeyin nefsine ve dünyaya ait gayesi bir ise, Sâni'ine ait doksandokuzdur. İşte bu teaddüd-ü gayattandır ki; birbirine zıt ve münâfi görünen hikmet ve iktisad, cud ve sehâ ve bilhassa nihayetsiz seha ile sırr-ı tevfiki şudur ki: Birer gaye nokta-i nazarında cud ve seha hükmeder. İsm-i Cevvad tecelli eder. Meyveler, hubublar; O tek gaye nokta-i nazarında bigayr-i hisâbdır. Nihayetsiz cûdu gösteriyor. Fakat, umum gayeler nokta-i nazarında; hikmet hükmeder. İsm-i Hakîm tecelli eder.. Bir ağacın ne kadar meyveleri var, belki her meyvenin o kadar gayeleri vardır ki; beyan ettiğimiz üç kısma tefrik edilir. Şu umum gayeler, nihayetsiz bir hikmeti ve iktisadı gösteriyor. Zıt gibi görünen nihayetsiz hikmet, nihayetsiz cud ile seha ile içtima ediyor. Meselâ: Asker ordusunun bir gayesi, te'min-i âsâyiştir. Bu gayeye göre ne kadar asker istersen var ve hem pek fazladır. Fakat, hıfz-ı hudut ve mücahede-i a'dâ gibi sair vazifeler için, bu mevcut ancak kâfi gelir. Kemâl-i hikmetle muvazenededir. İşte hükümetin hikmeti, haşmet ile içtima ediyor. O halde, o askerlikte fazlalık yoktur denilebilir... S.)
GAYED
Nazik ve yumuşak tenli olmak.
GAYE-İ HAYAL
Hayalde tasavvur edilen ve ona varılması istenen gaye ve maksat. İdeal.
GAYET
Çok, pek çok. * Nihayet. Gaye. Encam.
GAYETEN
Son derece, çok fazla olarak.
GAYETSİZ
Nihayetsiz, sonsuz.
GAYET-ÜL-GAYE
Gayenin esası, en son derece. (Bak: Vicdan)
GAYF
Eğilmek, meyl.
GAYHEB
(C.: Gayâhib) Gece karanlığı.
GAYIT
(C: Gaytân-Agvât) Çukur yer. * Kenef.
GAYİR
Irak, baid, uzak.
GAYK
(Gayuk) Fikri karışık olmak.
GAYL
Irmak, nehir. * Ağaç, şecer. * Cima etmek. * Kadının hâmile iken çocuğuna süt emzirmesi.
Dikkatle ve sebatla çalışmak. * Kıskanmak, çekememek. * Hareketli ve temiz hislerle çalışmak. * Dine, imana, namus gibi kıymetlere tecavüz edenlere karşı müdafaa için harekete gelmek.
GAYRET-İ BÂTILA
Faydasız ve boşu boşuna uğraşma.
GAYRET-İ CÂHİLİYE
Körü körüne uğraşmak. Allah'ın razı olmadığı lüzumsuz şeylere kıymet vererek didinmek.
GAYRET-İ DİNİYYE
Din için gayret etme.
GAYRET-İ MERDANE
Mertçesine gayret.
GAYRETKEŞ
Çalışkan, çabalayıcı. * Bir tarafı tutan, taraftar. * Kıskanç.
GAYRET-MEND
f. Gayretli, çalışkan.
GAYRET-ŞİAR
f. Gayretli. çalışkan.
GAYRI
Başkası, diğeri. Artık. (Bak: Gayr)
GAYR-I KABİL
Mümkün ve kabil değil, imkânsız. Mümkün olmayan, olamaz.
GAYR-I MAHDUD
Hudutsuz, uçsuz bucaksız, sonsuz.
GAYR-I MAHSUR
Hasrolunmamış. Sınırsız.
GAYR-I MA'KUL
Akıl işi olmayan, aklın kabul etmediği.
GAYR-I MEBZUL
Çok kullanılmayan. Az bulunan şey.
GAYR-I MECZUZ
Devamlı, kesilmeden.
GAYR-I ME'LUF
Alışılmamış, ülfet edilmemiş.
GAYR-I MEMNUN
Devamlı. Kesiksiz. * Minnetsiz, sürekli.
GAYR-I ME'MUL
Umulmadık. Beklenmedik. Birdenbire.
GAYR-I MEN HÜVE LEH
Sâhibinden gayrısı.
GAYR-I MENKUL
Naklolunamayan, taşınamayan (tarla,bağ, ev gibi) mallar.
GAYR-I MER'Î
Görünür olmayan, görünmeyen.
GAYR-I MESKUN
İçinde oturulmayan yer. Kimsesiz yer.
GAYR-I MEŞRU'
Allah'ın rızâsına uymayan, şeriat hârici, kanunsuz iş.(Tarık-ı gayr-ı meşru' ile bir maksadı tâkibeden galiben maksudunun zıddı ile ceza görür. -Avrupa muhabbeti gibi.- Gayr-ı meşru' muhabbetin âkıbetinin mükâfatı, mahbubun gaddarane adavetidir. M.)
GAYR-I MEŞ'UR
Duyulmayan, hissedilmeyen. (Bak: Taht-eş şuur)
GAYR-I MUTABIK
Uygun gelmeyen, uymayan.
GAYR-I MUTEMED
Kendine itimad edilmeyen.
GAYR-I MÜEKKEDE
Tekrarlanmamış ve takviye edilmemiş. * Zannî ve kat'î delil ile sâbit olmayıp, Peygamberimizin (A.S.M.) bazan devam buyurdukları iş veya amel.