G Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • GAVA

    Yoldan çıkmış. Yolunu şaşırmış. Azgın.
  • GAVADÎ

    Sabah bulutu.
  • GAVAFİL

    (Gafile. C.) Gafiller, gaflette bulunanlar.
  • GAVAİL

    (Gaile. C.) Musibetler, belâlar. * Dertler, sıkıntılar, kederler, hüzünler. * Felâketler, âfetler.GAVALÎ $ (Galiye. C.) Güzel kokular.
  • GAVAMIZ

    (Gamız. C.) Anlaşılması zor hakikatler. İnce ve derin mes'eleler.
  • GAVANÎ

    (Ganiye. C) Zenginler. * Kadın şarkıcılar.
  • GAVAŞ

    (Gaşiye. C.) Örtücü, örten.
  • GAVAŞÎ

    (Gaşiye. C.) Kıyametler. * Örtü. At takımından sayılan bir nevi örtü.
  • GAVAYA

    (Gaviyye. C.) Sapmışlar, sapıtmışlar.
  • GAVAYET

    Dalâlete düşme, hak yoldan sapma. * Azgınlık.
  • GAVAYET-İ NEFS

    Nefsin azgınlığı.
  • GÂV-BAN

    f. Sığır çobanı, sığırtmaç.
  • GAVC

    Enli ve yassı olmak. * Muzdarip olmak, acı çekmek.
  • GAVELAN

    Acı bir ot.
  • GAVGA

    Çekirge. * İnsanların rezilleri. Adi, aşağılık olan kimseler.
  • GAVGA

    f. Döğüşme, kavga, vuruşma. Gürültü. Savaş, muhârebe, harp.
  • GÂV-I DEŞTÎ

    Yaban sığırı.
  • GAVÎ

    (A, uzun okunur) Çok azgın. Çok sapkın. Yoldan şaşıp azıtan zâlim.
  • GAVİYY

    Azgın. Zâlim. * Tek başına kalan.
  • GAVL

    (C: Gavâyil) Helâk etmek. * Kin tutmak. * Çok miktar toprak. * Feyizden uzaklık.
  • GAVR

    Bir şeyin dibi. Çukur. * Batmak. * Derinlik, nihayet. Kök, esas, temel. * Tefekkür, teemmül. * Dolanmak. * Hakikat.
  • GAVR-I AMÎK

    Derin dip.
  • GAVR-I İN'İDAM

    Yokluk çukurunun dibi.
  • GAVR-I MES'ELE

    Mes'elenin esası, mevzuun künhü.
  • GAVS

    Çağırma. Nida. Medet istemek. * Yardım edici. Medet verici. * Kurtuluş. (Bak: Aktâb)
  • GAVS

    Suya dalmak. Dalgıçlık. * Mc: Bir mes'elenin derinliğine ve hakikatine muttali' olup bilmek. * İyi anlamak. * Maslahata gayret ile girmek.
  • GAVSİYYET

    Evliyaullahın başı olmak. Velâyet mertebelerinden yüksek bir makam sahibi olmak. (Bak: Aktab)
  • GAVS-ÜL A'ZAM

    Abdülkadir-i Geylanî (K.S.) Hazretlerinin nâmı. En büyük Gavs. Evliyâullahın büyüğü. Gavs-i Ekber de denir. (Bak: Geylanî)(Bir zaman Hazret-i Gavs-ı Azam Şeyh Geylâni'nin (K.S.) terbiyesinde, nazdar ve ihtiyâre bir hanımın bir tek evlâdı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyazattan za'fiyetiyle vâlidesinin şefkatini celbetmiş... Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs'ın yanına şekva için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş: "Ya Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor. Sen tavuk yersin!" Hazret-i Gavs tavuğa demiş: "Kum Biiznillâh" O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp, tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını mutemed ve mevsuk çok zatlardan Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı hârikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zatın bir kerâmeti olarak mânevi tevatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: "Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman, o da tavuk yesin." İşte Hazret-i Gavs'ın bu emrinin mânâsı şudur ki: Ne vakit senin oğlun da, ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir... L.)
  • GAVT

    Derin çukur. * Bir şeyin içine girme, batma, garkolma.
  • GAVTA

    f. Suyun içindeki derinlik.
  • GAVTA

    Ağaçlık, sulak yer. * Toprakta çukurluk.
  • GAVTA-BAZ

    f. Dalgıç.
  • GAVTA-BAZÎ

    f. Dalgıçlık.
  • GAVTA-GÂH

    f. Dalma yeri.
  • GAVTA-HAR

    f. Dalan, batan.
  • GAVUN

    (Gavi. C.) Azgınlar, azmışlar, doğru yoldan çıkıp dalâlete düşmüş olanlar.
  • GÂVUR

    Kâfir. Merhametsiz, inatçı.
  • GAVVAS

    Çok gayretli. Çalışkan. * Suya dalan. * İnci arayan dalgıç.
  • GAYAHİB

    (Gayheb. C.) Gece karanlıkları.
  • GAYAT

    Çalgı.
  • GAYAT

    (Gâye. C.) Gâyeler.
  • GAYB

    Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz. * Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey. (Bak: Ahbar-ı gayb)(Demek Cenab-ı Hakk'ın gayet büyük ve mükemmel bir rahmeti, re'feti ve şefkati, gaybı bildirmemektedir. Bilhassa masum hayvanlar hakkında daha tamdır. Demek sefihane lezzette sen hayvanlara yetişemezsin. Binler derece aşağı düşersin! Çünki, hayvana nisbeten gaybi olan şeyleri senin aklın görüyor. Elemini alıyor. Setr-i gaybda bulunan istirahat-ı tammeden bilkülliye mahrumsun. S.)
  • GAYB-AŞİNA

    f. Gaybı bilen. Gaybdan haberi olan. Gelecekten veya âhiretten haberi olan.
  • GAYB-BÎN

    f. Gaybı gören. Herkesin bilemediği geleceği feraseti ile hissedip bilen. İstikbalden haber veren.
  • GAYB-DAN

    f. Gaybı bilen.
  • GAYBET

    Başka yerde bulunmak. Hazırda olmamak. Gıybet. Bir şeyin diğer bir şey içinde gaib olması. (Bak: Gıybet)
  • GAYBÎ

    Hazırda olmayan. Görünmeyenlere âit. Hazır olmayanlara âit. Başka âlemdekilere âit. Âhirete âit. Gayba âit ve müteallik.
  • GAYBUBET

    Gayıplık, hazırda olmayıp başka yerde olma.
  • GAYB-ÜL GAYB

    Kalbde olmayan şey. Hiç ortada eseri, varlığının, geleceğinin izi ve nişanı olmayan. Gaybın gaybı olan.
  • GAYDA

    (C: Guyed) Nazik ve yumuşak tenli genç kadın. (Müz.: Agyed)