Arkadan çekiştirmek. Hazır olmayan birisinin aleyhine konuşmak. Birisinin gıyabında hoşuna gitmeyen bir şeyi söylemek. (Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerâhet edip darılacaktı. Eğer doğru dese; zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır. M.)(Gıybet, mahsus birkaç maddede câiz olabilir:Birisi: Şekva suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesâi etmek ister. Senin ile meşveret eder. Sen de sırf maslahat için garazsız olarak, meşveretin hakkını edâ etmek için desen: "Onun ile teşrik-i mesâi etme. Çünki zarar göreceksin."Birisi de: Maksadı, tahkir ve teşhir değil, belki maksadı, târif ve tanıttırmak için dese" "O topal ve serseri adam filân yere gitti."Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yâni fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor; sıkılmıyarak âşikâre bir surette işliyor.İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet câiz olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a'mâl-i sâlihayı yer bitirir.Eğer gıybet etti veyahut istiyerek dinledi; o vakit $ demeli, sonra gıybet edilen adam ne vakit rast gelse: "Beni helâl et." demeli... M.)
GIYER
Halden hale dönmek.
GIZA
Gıda, besin. (Bak: Gıda)
GİL
f. Su ile ıslanmış toprak, balçık. Lüleci çamuru, kil.
GÎL
(C: Guyul) Meşelik ve çalılık yer. * Arslan yatağı. Arslanların bulunduğu yer.
GÎLE
Bir kimseyi aldatıp bir yere götürüp öldürmek.
GÎLE
f. İki dağ arasındaki yol, vadi. * Şikâyet. * Üzüm tanesi.
GİLİGER
f. Duvarcı, sıvacı. * Çamurcu.
GİLLE-MEND
f. Şikâyet eden, halinden memnun olmayan.
GİL-ZAR
f. Çamurlu yer.
GİN
f. Türkçedeki "li, lu, lı" eklerinin karşılığıdır.
GÎNE
Leşten akan murdar sarı su.
GÎR
f. (Giriften) "Tutmak, yakalamak" mastarının emir köküdür. Türkçedeki: yapan, tutan, tutucu, dağılan, yayılan gibi mânalara gelir. Kelimenin sonuna eklenir.