G Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • GÖKDELEN

    t. Yirmi veya daha çok katlı bina.
  • GÖN

    Tabaklanmış deri, her çeşit meşin, sahtiyan vesaire.
  • GÖNDER

    Tar: Seferde ordunun ve ileri gelen vezir ve diğer devlet ricalinin atlarına bakmak ve sair zamanlarda ise has ahır ve çayır hizmetlerinde kullanılmak üzere gayr-ı müslimlerden ve hasseten Bulgarlardan tertip edilmiş bir sınıf olan voynukların her mıntıkada iki, üçü ve dördü hakkında kullanılır bir tâbirdir. * Ucuna birşey takılan uzun sopa veya sırık. Kullanış şekline göre isim alır: Bayrak, sancak gönderi. * Çift sürerken öküzleri dürtmekte kullanılan ucu iğneli uzun sopa. * Sancak çekmek için geminin kıç tarafındaki direğe gönder denildiği gibi, mavnayı yürütmek için kıyıya veya suyun dibine dayatılan sırığa da gönder adı verilir.
  • GÖTÜRÜ

    Tartı veya ölçü ile olmayarak, toptan ve kesin olan.
  • GÖYNÜK

    Arpa torbası. * Ufak süt kabı. * Kıldan yapılmış yoğurt torbası.
  • GÖZ BOYAMAK

    t. Mc: Aldatmak, hileye düşürmek.
  • GÖZDAĞI

    t. Mc: Birini istenilen yola getirmek için samimi olmayan şiddet gösterişleriyle korkutmak ve tehdit etmek.
  • GRAFİK

    yun. Bir hâdisenin gidişatını göstermek, birkaç şey arasında karşılaştırma yapmak için çizgi ve şekillerle yapılan rakamlı cetvel.
  • GRAMER

    Fr. Cümlelerin, kelimelerin, hecelerin ve harflerin hallerinden bahseden ilim. Dil bilgisi.
  • GRANİT

    Fr. Jeo: Muhtelif renklerde çok sert bir çeşit taş.
  • GREV

    Fr. İşçilerin isteklerini işverene kabul ettirmek için, işlerini hep birlikte bırakmaları.İslâmiyette işçi hakları çok ciddi korunmakla beraber, grev ve benzeri hareketlere başvurulması istenmez. Çünki grev, millî gelire zarar verdiği gibi, sosyal grupları doğurmakla boğuşmalarına ve dolayısıyla da millî huzura zarar getirir. Grev, daha çok kapitalist sistemlerin "Hak, kuvvettedir" şeklinde ifade edilen Avrupa'nın medeniyetindeki olumsuz düsturlarının bir sonucudur. Ve bir işçinin işverenle iktisadî müsabaka edemediğinden, işçiler birliği kurulmasıyla işverene karşı güçlü olmasına kapitalist sistem itiyor. Halbuki İslâmda kişi, kendi küçük gücüyle başbaşa bırakılmamıştır. Çünki "hak kuvvettedir" kaidesinin yerine; İslâm, "kuvvet haktadır" der. İşçi haklı ise, devletin gücü işçinin yanında olur. Bununla beraber İslâm, müsbet müsabaka prensibini de kaldırmaz. Ancak taraflar arasında hukuk ve adaletle nezaret eder.
  • GU(Y)

    Diyen, söyleyen mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Rast-gu $ : Doğru söyleyen. Suhan-gu $ : Söz söyleyen, konuşan.
  • GUBAR

    Toz.
  • GUBAR-ÂLUD

    f. Tozlanmış, toza bulanmış. tozlu.
  • GUBARE

    f. Sığır ağılı, mandıra. * Sığır sürüsü.
  • GUBARÎ

    Eski harflerle yazılan bir çeşit ince yazı. Bu isim Arapça toz demek olan gubardan alınmıştır. Yazı, toz gibi ince yazıldığı için bu adı almıştır. Eski Türk devletlerinde güvercin postalarıyla gönderilen mektuplar bu yazı ile yazılırdı. (O.T.D.S.)
  • GUBBE

    Tavşancıl kuşunun yavrusu.
  • GUBEYRA

    Yaban iğdesi. * Habeş vilâyetinde darıdan yapılan bir cins şarap.
  • GUBRE

    Toprak renkli olmak.
  • GUBŞE

    Toprak renkli omak.
  • GUCME

    Kabın dibinde kalan su.
  • GUDAF

    (C.: Gudfân) Kuzgun.
  • GUDAT

    Ayıp, zillet, noksanlık. * Ter u taze olmak.
  • GUDDE

    Tıb: Bez. Vücudun muhtelif yerlerinde, hususan boyunda bir nevi vücuda lazım su çıkaran depocuk. Şiş.
  • GUDDE-İ ARAKIYYE

    Ter bezi.
  • GUDDE-İ LUÂBİYE

    Tükrük bezi.
  • GUDDE-İ MİDEVİYE

    Mide bezi.
  • GUDDE-İ NEKFİYYE

    Tıb: Kulak memesinden çeneye kadar olan kısımda bazan ufak ufak meydana gelen bezler.
  • GUDDE-İ TAHT-EL LİSAN

    Dilaltı bezi.
  • GUDEK

    f. Çocuk, tıfl.
  • GUDEKÂNE

    Çocukçasına.
  • GUDRUF

    (C.: Gadârıf) Kıkırdak, kıkırdak kemiği.
  • GUDRUF-U HALKAVÎ

    Tıb: Kıkırdak halka.
  • GUDÜVV

    Sabah vakti. * Sabahleyin bir şeye başlamak.
  • GUDVE

    (C: Gudevât) Sabah namazı vakti ile güneşin doğuşu arası.
  • GUFL

    Belirsiz, işaretsiz.
  • GUFR

    (C: Egfâr) Dağ keçisinin oğlağı. * Hastanın iyi olduktan sonra yine üzülüp hasta olması.
  • GUFRAN

    Cenab-ı Hakk'ın günahları affedip örtmesi, rahmeti.
  • GUFUL

    Dikkatsizlikten veya şaşırmaktan dolayı bir işte hata yapma.
  • GUGİRD

    f. Kükürt.
  • GUH

    f. Pislik, necâset.
  • GUK

    f. Kurbağa.
  • GUL

    Boş ve virane yerlerde bulunan ve helâk edici olan bir cin tâifesi. İfrit, hortlak. * Ölüm. * Belâ.
  • GUL

    f. Safdil, ahmak, bön, sersem.
  • GULAM

    Genç, delikanlı. Bıyığı henüz bitmemiş genç. * Esir, hizmetçi, köle.
  • GULAME (GULME)

    Cima arzusu.
  • GULAMİYE

    Tar: Cizye ve diğer vergileri tahsil edenlerin topladıkları paraların hazine veznesine teslim edilişi esnasında cizye veya vergi harç pusulalarının her biri için kendilerine verilen tahsil âidatı.
  • GULAMPARE

    Dost, sevgili, mahbup. (Halk ağzında kulampara şeklinde kullanılır.)
  • GULAN

    Tadı ekşi olan ilâçlar.
  • GULANE

    f. Üstün bir gayretle. Yüksek bir himmetle.