Bir kimse üzerine eda edilmesi, yerine getirilmesi lâzımgelen şey. Borç ve diyet gibi. (Garâmet de olur)
GURMUL
(C: Garâmil) Erkek eşek. * At zekeri.
GURR
Beyaz leke.
GURRAN
f. Haykıran, gürleyen, homurdayan.
GURRE
Parlaklık. Her şeyin başlangıcı. Bu cihetle, kameri ayların ilk günlerine gurre-i şehr denilmiştir. Köleye, cariyeye ve malların en güzidelerine, gurret-ül emval denir. Güzel parlak yüze, vech-i agarr; açık ve nurani alına, cebhe-i garra denir ki, aynı asıldan müştaktırlar. * Fık: İskat edilen (düşürülen) bir ceninden dolayı verilmesi icab eden malî bir tazminattır. Hanefîlerce 500, Şafiîlerce 600 dirhem gümüştür.
GURRE-İ GARRA
Bir günlük hilâl.
GURRE-İ MUHARREM
Arabi aylardan olan Muharrem ayının birinci günü ve gecesi.
GURRENDE
f. Hiddetle bağıran, şiddetle gürliyen.
GURUB
Batma, batış. Batıda görünmez olma. Gözden kaybolmak. * Uzaklaşmak. Irak olmak.
GURUB-U ŞEMS
Güneşin batması.
GURUR
Kibir. Boş yere güvenmek. * Kıymetsiz şeylere güvenip mağrur olmak.(Evet, gurur ile insan maddi ve mânevi kemalât ve mehâsinden mahrum kalır. Eğer gurur saikasıyla başkaların kemalâtına tenezzül etmeyip, kendi kemâlâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nâkıstır. Böyle insanlar, malumat ve keşfiyatlarını daha yüksek görmekle, eslâf-ı izamın irşâdat ve keşfiyatlarından mahrum kalırlar. Ve evhama mâruz kalarak bütün bütün çizgiden çıkarlar. Halbuki eslâf-ı izâmın kırk günde yaptıkları bir keşfiyatı, bunlar kırk senede bulamazlar. M.N.)
GURVE
Burnun ucundaki kıkırdaktan yapılmış yumuşak kısım.
GURZ (GURZA)
(C: Guruz-Ağraz-Guraz) Su taksim olunan yer. * Eyer kolanı.
GURZE
(C.: Guruz) Pamuklu elbisede kullanılan kaba dikiş.
GURZUF
Kıkırdak. * Yumuşak olan kemik.
GUSA'
Sel köpüklerine karışmış çürük ağaç yaprakları tortusu, köpüğü.