G Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • GUR-HANE

    f. Türbe.
  • GURİSTAN

    f. Mezarlık, türbe. Kabristan.
  • GUR-KEN

    f. Mezarcı, mezar kazan.
  • GURL

    Sünnet olmamış kimse.
  • GURLE

    Sünnet olunacak deri.
  • GURM

    Bir kimse üzerine eda edilmesi, yerine getirilmesi lâzımgelen şey. Borç ve diyet gibi. (Garâmet de olur)
  • GURMUL

    (C: Garâmil) Erkek eşek. * At zekeri.
  • GURR

    Beyaz leke.
  • GURRAN

    f. Haykıran, gürleyen, homurdayan.
  • GURRE

    Parlaklık. Her şeyin başlangıcı. Bu cihetle, kameri ayların ilk günlerine gurre-i şehr denilmiştir. Köleye, cariyeye ve malların en güzidelerine, gurret-ül emval denir. Güzel parlak yüze, vech-i agarr; açık ve nurani alına, cebhe-i garra denir ki, aynı asıldan müştaktırlar. * Fık: İskat edilen (düşürülen) bir ceninden dolayı verilmesi icab eden malî bir tazminattır. Hanefîlerce 500, Şafiîlerce 600 dirhem gümüştür.
  • GURRE-İ GARRA

    Bir günlük hilâl.
  • GURRE-İ MUHARREM

    Arabi aylardan olan Muharrem ayının birinci günü ve gecesi.
  • GURRENDE

    f. Hiddetle bağıran, şiddetle gürliyen.
  • GURUB

    Batma, batış. Batıda görünmez olma. Gözden kaybolmak. * Uzaklaşmak. Irak olmak.
  • GURUB-U ŞEMS

    Güneşin batması.
  • GURUR

    Kibir. Boş yere güvenmek. * Kıymetsiz şeylere güvenip mağrur olmak.(Evet, gurur ile insan maddi ve mânevi kemalât ve mehâsinden mahrum kalır. Eğer gurur saikasıyla başkaların kemalâtına tenezzül etmeyip, kendi kemâlâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nâkıstır. Böyle insanlar, malumat ve keşfiyatlarını daha yüksek görmekle, eslâf-ı izamın irşâdat ve keşfiyatlarından mahrum kalırlar. Ve evhama mâruz kalarak bütün bütün çizgiden çıkarlar. Halbuki eslâf-ı izâmın kırk günde yaptıkları bir keşfiyatı, bunlar kırk senede bulamazlar. M.N.)
  • GURVE

    Burnun ucundaki kıkırdaktan yapılmış yumuşak kısım.
  • GURZ (GURZA)

    (C: Guruz-Ağraz-Guraz) Su taksim olunan yer. * Eyer kolanı.
  • GURZE

    (C.: Guruz) Pamuklu elbisede kullanılan kaba dikiş.
  • GURZUF

    Kıkırdak. * Yumuşak olan kemik.
  • GUSA'

    Sel köpüklerine karışmış çürük ağaç yaprakları tortusu, köpüğü.
  • GUSALE

    f. Dana, buzağı. Sığır yavrusu. * Kösele.
  • GUSALE

    Yıkama suyu.
  • GUSAS

    (Gussa. C.) Kederler, hüzünler, kaygılar, tasalar.
  • GUSFEND

    f. Koyun. (Bak: Guspend)
  • GUSL

    (Bak: Gusül)
  • GUSN

    Ağaç dalı. Budak. * Tıb: Damar ve sinir gibi ayrılan bedenin cüzleri.
  • GUSN

    Saç örgüsü.
  • GUSNE

    Tek dal.
  • GUSN-İ MEKSUR

    Kırılmış dal.
  • GUSN-İ ŞECER

    Ağaç dalı.
  • GUSPEND

    f. Koyun, ganem.
  • GUSPEND-GÜŞÂN

    f. Kurban bayramı.
  • GUSRE

    Yeşile benzer bozrak renk.
  • GUSS

    Leîm, zayıf adam. * Bir şeyi beğenmeyip ayıplamak.
  • GUSSA

    Keder. Tasa. *Gam. * Boğaza takılan yemek. * Ağaç, diken.
  • GUSSADÂR

    f. Kederli, tasalı. Kaygılı. Gussalı.
  • GUSSANÂK

    f. Kederli, hüzünlü, tasalı, kaygılı.
  • GUSUN

    (Gusn. C.) Filizler, ağaç dalları.
  • GUSÜL

    Boy abdesti. Temizlenmek. Maddi, manevi temizlik için şartları dahilinde yıkanmak. Taharet-i Kübrâ da denir.
  • GUSV

    Zulmet, karanlık.
  • GUŞ

    f. Kulak. * Mc: İşitmek.
  • GUŞAB

    f. Pekmez.
  • GUŞANE

    Düşürülmüş hurma. * Hurma ağacı altına düşüp toplanan hurma.
  • GUŞ-ASB

    f. Rüya. * İhtilam. Uyurken cenabet olmak.
  • GUŞ-DAR

    f. "Kulak tutan." Sözü tam mânasıyla dinleyen, kulak veren.
  • GUŞE

    f. Köşe, kenar, bucak.
  • GUŞE-BEND

    f. Köşebent. * Ciltli kitaplarda kapağın dört köşesine yapılan süsleme.
  • GUŞE-GÎR

    f. Bir köşeye çekilen.
  • GUŞE-İ DEHAN

    Ağzın iki tarafı.