Yabancılık. Gariblik. * Tuhaflık. * Âcizlik, beceriksizlik. * Gizli olmak. Hilaf-ı âdet olmak. * Iraklık. * Edb: Ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tabirlerin söz arasında kullanılması.
GARABET-CU
f. Tuhaf şeylere meraklı olan, garip şeyler arayan.
GARABET-NÜMA
f. Yabancılık çeken. Garip, tuhaf.
GARABÎB
Katı, siyah şey. * Koyu renkli.
GARABİL
(Gırbâl. C.) Delikleri iri olan elekler, kalburlar.
(Garâib. C.) Garib ve şaşılacak şeyler. Alışılmadık, tuhaf ve acaib nesneler.
GARAİBPEREST
f. Garib, tuhaf şeylere çok düşkün olan ve çok seven.
GARAK
Suya batmak.
GARAM
Helâk. Mahv. * Aşk. Sevdâ. şiddetli arzu. * Hedef.
GARAMET
(C.: Garâmât) Diyet ve borç gibi şeyleri ödeme. Resim, vergi.
GARAMETEN
Herkese eşit olarak, taksim ederek, paylaştırarak, hakkına göre.
GARAN
Tavşancıl kuşunun erkeği. * Açlık. * Zayıflık.
GARARE
(C: Garâyir) Büyük kıl çuval, harar. * Gafil olmak.
GARAT
(Gâret. C.) Yağmalar. Çapulculuklar.
GARAYİR
(Garâre. C.) Büyük kıl çuvallar, hararlar.
GARAZ
(C: Ağraz) Maksat, niyet, gaye, kasıt. Kötü niyet. Kin. * Ok atılan nişan. * Izdırab. Acı. * Zelillik.
GARAZ-ALUD
f. Garezi, hususi bir maksadı olan.
GARAZEN
Düşmanlıkla, garez ederek.
GARAZ-I ASLÎ
Asıl gaye, esas maksad.
GARAZ-KÂR
f. Düşmanlıkla, eden, hased eden, kin güden.
GARAZKÂRANE
f. Hased ve düşmanlıkla.
GARB
(C: Gurub) Güneşin battığı taraf. Batı. * Sığır derisinden yapılan büyük kova. * Sakaların su koydukları büyük tulum. * Atıldıktan sonra bulunmayan ok. * Yürügen at. * Nasır acısı (gözde olur). * Göz yaşı. * Göz yaşının geldiği damar. * Kenar.
GARBEN
Batıdan, garb cihetinden, batı tarafından.
GARB-I CENUBÎ
Güney batı.
GARB-I ŞİMALÎ
Kuzey batı.
GARBÎ (GARBİYYE)
Batı ile alâkadar, Avrupa'ya mensub. * Aşağı Mısır'ın batı kısımları.
GARBİYYUN
Garplılar, Avrupalılar. Batı memleketleri ahalisi.
GARDE
(C: Megârid) Mantar.
GARDİYAN
Fr. Kolcu, nöbetçi, muhafız.
GARE
(C: Gârât) Bükmek.
GAREB
Gümüş kadeh. * Kavak ağacı. * Havuzla kuyu arasına dökülen su. * Bir nevi koyun hastalığı.
GARED
Güzel ses.
GARENG
f. Çığlık, feryat.
GARER
Sonu mâlum olmayan, neticesi bilinmeyen.
GARES
Açlık.
GARET
(A, uzun okunur) Yağmacılık. Düşmanın malını yağma etmek. * Göbek.
GARETGER
(A, uzun okunur) f. Yağmacı. Çapulcu.
GARET-GER
Yağmacı. Çapulcu.
GARETGERÂN
f. Yağmacılar, çapulcular.
GAREYN
(A, uzun okunur) Alt ve üst çene, yâni ağız. * İki gar.
GAREZ
Kayıştan yapılan üzengi. * Ağaç üzengi.
GARF
(C: Guref-Agrâf) Kurtarmak. * El ile su almak. * Bir şeyi kesmek.
GARGARA
Suyu, içilen ilâcı veya başka bir sıvıyı, boğazda oynatıp çalkalama. * Tavuk ve güvercinin ötmesi. * Can boğaza gelip tereddüt etmek. * Çömleğin kaynayıp fıkırdaması. * Çoban koyuna haykırıp çağırması.
GARÎ
f. Kararsız, sebatsız.
GARİB
(A, uzun okunur) Batan. Gurub eden. * İki omuz arası. * Devenin hörgücüyle boynu arası.