Pazarlığı bozma. Her iki tarafın isteğiyle alışveriş mukavelesini bozma. Bir hukuki muamele ile meydana gelen vaziyetin diğer bir hukuki muamele ile eski haline getirilmesi. * Demediği halde "Dedin" diye iddia etme.
İKAM
Kısırlar, akamete uğrayanlar.
İKAME
Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskân eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dâva açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek.
İKAME-İ BEYYİNE
Şâhid getirme.
İKAME-İ DA'VA
Dâvâ açma.
İKAMET
Bir yerde kalmak. Oturmak. * Müezzinin kamet getirmesi.
İKAMETGÂH
f. Ev, hane. * İkamet yeri.
İKAN
İyi ve yakînen bilmek. * Sağlam bir iş. * Yakin hasıl etmek ve edilmek suretiyle bilmek.
İKAR
Doldurma, doldurulma.
İ'KAR
Kadının dölyatağını sakatlama.
İK'AR
Derinletme, derinleştirme.
İK'AR-I ÂBÂR
Kuyuların derinleştirilmesi.
İK'AR-I ENHAR
Nehirlerin derinleştirilmesi.
İKAZ
Uyandırmak. Gafletten kurtarmak. Tenbih.
İKBAB
Yüzüstü düşme, kapanma. * Bir şeyin üstüne fazla düşme. Olması için aşırı derecede çalışma.
İKBAH
(Kubh. dan) Fenalık yapma, kötülük etme.
İKBAL
Bir şeye yönelmek. Teveccüh etmek. Reddetmeyip kabul etmek. Bir şeyi birinin önüne götürmek. Baht açıklığı. Talih. Refah. * İstemek. (Bak: İdbar)
İKBALCU
f. İkbal ve büyüklük arayan. Onların peşinde olan.
İKBAL-İ BEŞER
İnsanın saadeti.
İKBALMEND
f. Bahtiyar, mutlu, saadetli, talihli. * Refaha, büyük bir makama erişen.
İKBALPEREST
f. Bir mevki ve makam için hırslı olan. İkbale çok hırs duyan.
İKBAR
Kabre koyma, mezara koyma veya konulma.
İKBAR
Ulu görme, büyük görme veya görülme.
İKBAR-I MEYYİT
Ölünün kabre konulması. Mevtanın gömülmesi.
İKDAM
Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gayret etmek. Devamlı çalışmak. İlerlemek.
İKDAMAT
(İkdam. C.) İlerlemeler. Sürekli çalışmalar.
İKDAR
(Kudret. den) Kudret verme, kuvvetleştirme, güç kazandırma. Geçimini sağlama. * Birini kayırma.
İKDİRAR
Bulanma, bulanık olma.
İKDİRAR-I MÂ'
Suyun bulanması.
İKFA'
Edb: Sesleri birbirine yakın olan harflerle kafiye yapmak.
İKFAL
Kefil gösterme, tekellüf ettirme.
İKFAL
Kilitlenmek, kilitlemek, kilit takmak.
İKFAR
Birisine kâfir demek, kâfir denilmek.
İKHAT
Kuraklığa uğratma, kıtlığa uğratma.
İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Mc: "Pek süslü" yerine kullanılır bir tabirdir. Osmanlı altını iki dirhem bir çekirdek ağırlığında olduğu için bu tâbir meydana gelmiştir.
İKİ ELİ YAKASINDA OLMAK
Mecaz yoluyla âhiret gününde birinden hakkını aramak.
İKİÇİFTE
t. Dört kürekli kayık.
İKİLİK
t. İki kuruş kıymetindeki eski gümüş para. * İki kısımdan meydana gelmiş. * Ayrılık, ihtilâf, ikiye bölünme, iki taraf olma.
İKİNDİ DİVANI
t. Tanzimattan evvel sadrazamların kendi konaklarında yaptıkları divanlar. Bu divan ikindi namazından sonra toplandığı için bu adı almıştı. Bâb-ı Âlî teşkilâtının ilk şekli olarak Divan-ı Hümayun, muayyen günlerde toplandığı zaman, vezir-i azamlar da divanda bitirilemeyen veya arza lüzum görülmeyen işleri kendi konaklarında salı ve perşembenin haricindeki günlerde hallederlerdi. Sadrazamdan başka hiçbir vezir, ikindi divanı aktedemezdi. (O.T.D.S.)
İKLAB
Tersine çevrilme, çevirmek. Tersine döndürmek.
İKLAL
(Kıllet. den) Azaltma, miktarını indirme. * Az bulma, az görme.
İKLİL
Hz. Peygamber'in (A.S.M.) Zebur'da geçen bir ismidir. Müzeyyen tâç manâsına da gelir.