İ Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • İKTİTAF

    Edb: Sözün özünü almak. * Ağaçtan meyve toplamak. Toplanma. Toplama. * Bir uğraşma sonucunda faydalanma.
  • İKTİTAF-I ESMAR

    Meyve toplama.
  • İKTİTAL

    Birbirini öldürme.
  • İKTİTAM

    (Ketm. den) Ketmetme, gizleme, saklama. * Sararma.
  • İKTİVA'

    Kuvvetlenme.
  • İKTİVA'

    Dağlama. Kızgın demirle vücudun bir yerine dağ vurma.
  • İKTİYAD

    Hile yapma, dalavere ve oyun etme.
  • İKTİYAD

    Tutup götürme veya götürülme.
  • İKTİYAL

    Kile veya ölçek ile ölçme.
  • İKTİYAS

    Benzerini bulma. * Ölçme, kıyas tutma.
  • İKTİZA

    Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * İşe yarama.
  • İKTİZA-Yİ HAL

    Halin ve durumun gösterdiği lüzum.
  • İKTİZAZ

    Bozulup buruşma.
  • İKVAL

    Bir kimsenin, söylemediği halde bir sözü söyledi diye iddia etme.
  • İKZA

    Azarlama, sövme, hakaret etme.
  • İLA

    Son, nihâyet, dek, değin,...ye,...ye kadar (mânâlarına gelir, harf-i cerdir.)
  • İ'LA

    (Ulüv. den) Yükseltmek. Bir şeyin yukarısına çıkmak. Yukarı kaldırmak. Şânını yüceltmek. Şöhretini artırmak.
  • İLA'

    Sıkıntı ve derde uğramak. * Karısına yaklaşmamak için erkeğin yemin etmesi.
  • İLA'

    Çok istekli ve tâlib kılma, haris etme.
  • İLÂ-ÂHİR

    Sona kadar, diğerleri de böyledir ve başkaları... (manalarına gelir.)
  • İL'AB

    Oynatma, oynatılma.
  • İLAC

    Derde devâ olan şey. Hastayı veya yaralıyı iyi etmek için içmek veya sürmek üzere verilen şey. * Devâ, mualece. * Mc: Tedbir, çare, tavsiye, derman. * Hastaya bakma, iyi olmasına çalışma.
  • İLAC

    İçeri sokma, idhal etme, girdirme.
  • İLAC NÂ-PEZİR

    f. Tedavisi mümkün olmayan, ilâç kabul etmeyen. * İmkânsız, çaresiz.
  • İLAC-PEZİR

    f. Çaresi bulunabilen. * Tedavi edilebilen, ilâç kabul eden.
  • İLAD

    (Veladet. den) Doğurma, tevlid etme. * Doğurtma.
  • İLAF

    Ülfet etmek. Alıştırmak. Ülfet ettirmek. * Bir adedi bine çıkarmak.
  • İ'LAF

    (Alef. den) Hayvana yem verme.
  • İLAH

    Arabçadaki "ilâ âhir" kelimesinin kısaltılmışı. "Sonuna kadar, böylece devam eder" demektir.
  • İLAH

    Kendine ibadet edilen, Allah (C.C.) Her şeyden çok sevilen, tâzim ve tesbih edilen Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri.(Eğer her şey Cenab-ı Hakk'a isnad edilmezse, bir an-ı vâhidde, gayr-ı mütenahî ilahların isbatı lâzım gelir; ve bütün zerrat-ı kâinattan daha çok olan şu ilahların herbirisi, bütün ilahlara hem zıd hem misil olması lâzım geliyor. Ve aynı zamanda, herbirisi, bütün kâinata elini uzatmış tasarrufatta bulunuyor gibi bir vaziyet alması lâzım gelir. Meselâ: Bal arısının bir ferdini yaratan bir kudretin hükmü bütün kâinata câri ve nâfiz olması lâzımdır. Zira o bal arısı, kâinatın unsurlarına nümunedir; eczasını kâinattan alıyor. Halbuki, vücud sahasında mahal ve makam, yalnız ve yalnız Vacib-ül Ehad'a mahsustur. Eğer eşya kendi nefislerine isnad edilirse, herbir zerreye bir uluhiyet lâzımdır. Meselâ: Ayasofya'nın bânisi inkâr edildiği takdirde, herbir taşı bir Mimar Sinan olması lâzım geliyor. Öyle ise, kâinatın Sânia olan delâleti, kendi nefsine olan delâletinden daha vâzıh, daha zâhir, daha evlâdır. M.N.)
  • İLAHE

    Müşriklerin kadın heykeli şeklindeki putları. Bâtıl mâbud.
  • İLAHÎ

    Cenâb-ı Hak ile alâkalı, Allah'a dâir. Cenab-ı Hakk'a aid ve müteallik. * Ey Allahım, ey İlâhım! (meâlinde duâ içinde söylenir). * Edb: Tasavvufî şairler tarafından dinî ve İlâhî fikirleri havi olmak üzere yazılmış olan ve makamla okunan şiirler.
  • İLAHİYAT

    Hikmet ilminin dinden ve sadece Cenab-ı Hak'tan bahseden kısmı. Filozoflarca fikir olarak ileri sürülen dine dâir nazariyeler, düşünceler.
  • İLAHİYYUN

    İlâhiyatçılar. * Fls: Sadece Allah'ın varlığından bahseden filozoflar. Sadece akıllarına güvenerek Cenab-ı Hak'tan bahseden bir kısım filozoflar. (Bak: Feylesof)
  • İ'LAK

    (Alak. dan) Sülük yapıştırmak.
  • İ'LAL

    Harf-i illetlerin kolaylık için başka harfe değiştirilmesine denir. ( ) nin ( ) olduğu gibi.
  • İLALLAH-İL MÜŞTEKA

    Şikâyet Allah'adır. Allaha şikâyet edilir.
  • İLAM

    Elem vermek. Rencide etmek. * Düğün yemeği.
  • İ'LAM

    Bildirmek. Belli etmek. Anlatmak. * Mahkeme hükmünü bildiren resmi karar yazısı.
  • İ'LAMAT

    (İ'lam. C.) Bir dâvânın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî vesikalar.
  • İ'LAMAT-I NİZAMİYE

    Huk: Nizamiye mahkemelerinden çıkan ilâmlar.
  • İ'LAMAT-I ŞER'İYE

    Huk: Şer'iye mahkemelerinden nafaka, nikâh vs. ye dâir verilen i'lâmlar.
  • İ'LAMAT-I ŞER'İYE MÜMEYYİZİ

    Şeyh-ül İslâm kapısındaki fetvahanenin üç kaleminden biri olan "İlâmat Odası"nın başındaki memurun ünvanı idi. Kadılar tarafından verilen ilâmları tetkik vazifesiyle mükellef olduğu için, bu memuriyete, ulemadan tanınmış olanlar tâyin edilirdi. (O.T.D.S.)
  • İ'LAN (İLÂN)

    Belli etmek. Yaymak. Herkese duyurmak. * Gazetelerde veya sokaklarda duvarlara kâğıt yapıştırarak ticari bir iş, bir adres veya başka bir şeyi herkese bildirme. * Açığa vurma, yayma, meydana çıkarma.
  • İ'LANAT

    İlânlar.
  • İLANE

    Yumuşatmak.
  • İ'LANEN

    İlân ederek, ilân yoluyla.
  • İLÂN-I HARB

    Savaş açma. Harb ilân etme.
  • İLÂN-I İFLÂS

    Tüccarın işinde güçsüzlüğünü yani iflâs ettiğini resmî olarak söyleyip açığa vurması.
  • İLÂN-I TEKVİNÎ

    Umumi âfetler ve gök taşları düşmesi gibi Cenab-ı Hakk'ın tekvinî âyetleri ve ibretli hâdiseleri ile hakaik ve hikmet-i İlâhiyesini ilân edip bildirmesi.