M Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • MAHMUD

    Medh olmaya müstehak, medhe lâyık. Öğülmüş, medh ü senâ olunmuş. * Peygamberimizin isimlerindendir. * Tar: Ebrehe'nin Kâbeyi yıkmak için getirdiği filin adı.
  • MAHMUDİYE

    Sultan 2. Mahmud adına yapılan ve kalyon büyüklüğünde olan eski bir harp gemisi. * Sultan 1. Mahmud zamanında basılan 23 ayar altın. * Sultan 2. Mahmud zamanında basılan ve yirmibeş gümüş kuruş değerinde olan ince altın sikke.
  • MAHMUD-U BİL-ITLAK

    Her cihetle ve bütün hallerde medhe ve hamde elyak olan Cenab-ı Hak.(Hiç mümkün müdür ki: Bir baharı halk edemiyen ve bütün meyveleri icad edemiyen ve yeryüzünde sikkeleri bir olan bütün elmaları inşa edemeyen; onların bir misal-i musaggarı olan bir elmayı halk edip o elmayı ni'met olarak birisine yedirsin, şükrünü kazansın, Mahmud-u Bilıtlak'a hamd noktasında iştirak etsin. Hâşâ! M.)
  • MAHMUD-ÜL HİSÂL

    İyi ahlâk sahibi.
  • MAHMUD-ÜŞ ŞİYEM

    Medhedilecek huylara sâhib olan. Beğenilen ve takdir edilen hasletler kendinde bulunan.
  • MAHMUL

    Yüklenilmiş. Hamlolunmuş. Bir şey arkasına yüklenmiş olan. Üzerine alınmış. * Gr: Bir cümlede fâile yükletilen işi, oluşu veya hâli gösteren fiil. * Man: Müsned, haber. "İnsan nâtık" cümlesinde "İnsan" mevzu, "nâtık" mahmuldur.
  • MAHMULE

    Yük. Hamule.
  • MAHMULEN

    Mahmul olarak, yüklü olarak.
  • MAHMUM

    Hummaya, sıtmaya tutulmuş. Sıtmalı olan. Ateşli olan. Mecnun. Saçma sapan konuşan.
  • MAHMUMANE

    f. Sayıklarcasına, sayıklıyarak. * Ateşler içinde, ateşli olarak.
  • MAHMUR

    (Hamr. dan) Sarhoşluğun verdiği sersemlik. * Uyku basmış ağırlaşmış göz. Baygın göz.
  • MAHMURANE

    f. Baygın bir şekilde. Mahmurcasına.
  • MAHMUZ

    (Mihmaz. dan) Binilen hayvanın sür'atini arttırmak maksadıyla dürtme için potin yahut çizmenin ökçesine takılan demirden yapılmış âlet. * Kovanların çerçevelerine peteği tesbit etmek için kullanılan mâden tekerlekçik. * Bir yapıyı veya duvarı, dıştan beslemek için kullanılan destek, payanda. * Bir köprünün ayaklarının uç kısmında çıkıntı yapan taş kütlesi. * Düşman gemisinin bordasına girmek ve onu batırmak için bazı eski harp gemilerinin ön tarafında bulunan, ileriye doğru uzanmış takviyeli kısım.
  • MAHMUZ

    Oksitlenmiş, hamızlanmış.
  • MAHN

    Cima etmek. * Ağlamak. * Kuyudan su çekmek. * Uzun boylu adam.
  • MAHN

    Kuyudan su çıkarmak. * İmtihan etmek. * Bahşiş vermek. * Vurmak.
  • MAHNAK

    Boğazın boğacak yeri.
  • MAHNİYE

    (C: Mehâni) Derenin dar ve kısık yeri.
  • MAHNUK

    Boğulmuş. Boğazı sıkılmış. Boğuk.
  • MAHNUKAN

    Boğazı sıkılarak, boğulmuş olarak.
  • MAHNUN

    Sar'alı. Cin taifesi dokunmuş hasta. Mecnun.
  • MAHPARE

    f. Pek güzel kimse. * Ay parçası.
  • MAHPERVER

    f. Mehtaplı.
  • MAHPEYKER

    (Bak: Mehpeyker)
  • MAHR (MUHUR)

    (C: Mevâhır) Yarmak. * Yükseltmek. * Rüzgârın çıkardığı gürültü.
  • MAHRA

    Değerli ve itibarlı insan. * Uygun, münâsib ve elverişli şey.
  • MAHRAB

    (C: Mehârib) Cenk edecek, dövüşülecek yer.
  • MAHREC

    Çıkacak yer. * Ses ve harflerin ağızdan çıktıkları yer. * Mat: Bayağı kesirde çizginin altındaki sayı. (Payda) * Hususi bir meslek için adam yetiştirmeğe mahsus mekteb ve dâire. (Meselâ: Mekteb-i fünun-u harbiye zâbit mahrecidir.) * Tarik-i ilmiyede büyük bir pâyeye vesile-i irtika addolunan bir rütbe. * Mevleviyet. * Dahilde çıkarılan mahsulât ve emtianın sarfı için hariç memlekette bulunan mahal.
  • MAHREF

    Bostan. Hurmalık. * Yemiş sepeti.
  • MAHREFE

    Yol.
  • MAHREK

    Koz: Bir gezegenin bir devrede üzerinden gittiği farzedilen dâirevi hat, hareket yeri. Mermi yolu.
  • MAHREK

    (Mahrak) Yakılacak yer. Bir şeyin yandığı yer.
  • MAHREK-İ SENEVÎ

    Bir seyyarenin, bağlı olduğu kürenin etrafında dönmesiyle hâsıl olan farazî daire.
  • MAHREM

    İki dağ arasındaki yol.
  • MAHREM

    Gizli. * Dince ve şer'an müsaade olunmayan. * Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır. * Nikâh düşmeyen, evlenilmesi haram olan yakın akraba. (Baba, dede, anne, nine, erkek ve kızkardeş, amca, dayı, hala ve teyzeler arasında bir neseb yakınlığı, bir ebedî mahremiyet vardır. Bunlar arasında nikâh asla caiz değildir.) * Çok samimi ve içli-dışlı olan kimse.
  • MAHREMAN

    (Mahrem. C.) Sırlar. Gizli şeyler. Esrar. * Sırdaşlar.
  • MAHREMANE

    f. Gizli ve saklı olarak. Mahrem bir tarzda.
  • MAHREM-İ ESRAR

    Gizli sırlara vakıf olan çok yakın kimse. Gizli sır söyleyen kimse.
  • MAHREMİYYET

    Gizlilik. Mahrem olma hali.
  • MAHRU

    (C.: Mâhruyân) f. Ay yüzlü. Yüzü ay gibi parlak olan. Güzel.
  • MAHRUB

    Harabedilmiş, dağıtılmış.
  • MAHRUB

    Mahrum edilmiş. Elinden varı yoğu alınmış. Bomboş bırakılmış.
  • MAHRUF

    Toplanılmış devşirilmiş meyve.
  • MAHRUK

    Yanan. Yanmış.
  • MAHRUKAT

    Yakılacak madde. Yanan şeyler.
  • MAHRUKAT-I MÂYİA

    Akaryakıt.
  • MAHRUK-UL FUAD

    Yüreği yanık.
  • MAHRUM

    Maddi veya manevi nimetlerden uzak kalmak. * Malı bereket bulmaz olan bedbaht. Felâhtan nasibsiz olan. * İffetinden dolayı zengin zannedildiğinden sadakadan mahrum olan.
  • MAHRUMANE

    Mahrumcasına. Bahtsız ve nasipsizcesine.
  • MAHRUMİYYET

    Elde edemeyiş. Yokluk. Mahrumluk. İstediğini elde edememe.