M Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • MASİVA

    Ondan gayrısı. (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyler. (Bak: Taabbüd)(...Ey insan! Kur'anın desâtirindendir ki; Cenab-ı Hakkın mâsivasından hiçbir şeyi ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma. Çünkü mahlukat ma'budiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi mahlukiyet nisbetinde de birdirler. M.N.)
  • MA'SİYYET

    İtaatsizlik, günah, isyan.(Mâsiyetin mâhiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünki, o mâsiyete devam eden ülfet peyda eder. Sonra ona âşık ve mübtelâ olur. Terkine imkân bulamıyacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetinin ikaba mucib olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihâyet, gerek ikabı ve gerek dâr-ül-ikabı inkâra sebeb olur.Ve keza, mâsiyete terettüp eden hacâletten dolayı, o mâsiyetin mâsiyet olmadığını iddia etmekle o mâsiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder. Hattâ şiddet-i hacâletten yevm-i hesabın gelmiyeceğini temenni eder.Şayet yevm-i hesabı nefyeden ednâ bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir bürhan addeder. En nihayet nedâmet edip terketmiyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur gider. El-iyazü Billâh! M.N.)
  • MASK

    Muhkem, sağlam. (Müe: Maske)
  • MASKAT

    Düşülen yer.
  • MASKAT-I RE'S

    Doğum yeri. Vatan. Bir kimsenin doğduğu yer.
  • MASKU'

    Kırağı düşmüş yer.
  • MASKUL

    Cilâlanmış, saykal vurulmuş. Mücellâ.
  • MASL

    Tarhana. * Yoğurt ve süt içinde bulunan yeşilimsi su.
  • MASLAHAT

    İş, mes'ele. * Sulh yolu. * Fayda, maksad, keyfiyet. (Zıddı; mefsedettir)
  • MASLAHATBÎN

    f. İş yapabilen. İş görmesini bilen.
  • MASLAHATGÜZÂR

    f. İş bilir. * Elçi vekili. Elçi namına işleri tâkible vazifeli kimse.
  • MASLAHAT-I MÜRSELE

    Şeriat tarafından ne itibar ve ne de ibtâl ve ilgâ edildiği mâlum olmayan bir mes'elenin maslahat üzere fakihler tarafından hükümlendirilmesi.
  • MASLAHATKÂRÂNE

    f. Maslahata, işe ve maksada uygun surette.
  • MASLAHATŞİNÂS

    f. İşten anlıyan, iş bilen.
  • MASLAK

    Su yolu üzerinde bulunan su haznesi. * Dâima akan su borusu. * Büyük yalak.
  • MASLİYE

    Tarhana çorbası. * Koruk aşı.
  • MASLUB

    Salbolmuş, asılmış. Asılarak idam edilmiş.
  • MASLUBEN

    Asılarak, asılmış olduğu hâlde. Asılma suretiyle.
  • MASL-ÜD DEM

    Kanın sulu kısmı.
  • MASMASA

    Ağzın önü.
  • MASNA'

    (Masnaa) Su mahzeni. Sarnıç. * Şimdiki Arapçada: Fabrika. * Bucak, köşe.
  • MASNEA

    İçine yağmur suyu toplanan büyük havuz.
  • MASNU'

    (Sun'. dan) San'atla yapılan, yapılmış. Yapma, yapmacık.
  • MASNUAT

    San'atkârâne yapılan şeyler. Yapılanlar.
  • MASNUAT-I SAYFİYYE

    Cenab-ı Hakk'ın yaz mevsiminde yarattığı san'atlı güzel eserler.
  • MASNUK

    Nezleli kimse.
  • MASNU-U VÂHİD

    Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) (bir tek olan) san'at eseri.
  • MASON

    Fr. Duvarcı mânasına bir kelimeden alınmış isimdir. Dinsiz, imânsız mânâsına kullanılır. Fermeson veya farmason da denir.
  • MASR

    Parmak uçlarıyla süt sağmak. * Bir şeyi incelemek. * Az olmak. * Dağılmak. (İmtisar veya immisar ile aynı manadadır.)
  • MASRA'

    Çarpışma, ölme. * Güreş meydanı.
  • MASRAF

    Sarfedilen, harcanan. Gider.
  • MASRİF

    (Sarf. dan) Sarfetme ve harcama mahalli.
  • MASRU'

    Sar'a hastalığına tutulmuş, sar'alı.
  • MASRUAN

    Sar'alı olarak, sar'a hastalığına tutulmuş olarak.
  • MASRUF

    Sarfolunmuş, harcanılmış olan.
  • MASS

    Yakın olan. * Dokunan. Değen.
  • MASS

    (Mâssa) Emici, massedici.
  • MASS

    Emmek. Bir şeyi eme eme içmek.
  • MASSA

    Maraz, hastalık. * Zahmet.
  • MASSETMEK

    Emmek, emerek içmek.
  • MAST

    f. Yoğurt.
  • MASTABA

    (C.: Masâtıb) Sedir, peyke.
  • MASTAKİ

    Sakız.
  • MASTİHİ

    Kıbrıs ve Sakız adalarında yetişen bir ağacın adı.
  • MASTUB

    Damarlardan taşmış kan.
  • MASTUR

    (Satır. dan) Çizilmiş, yazılmış.
  • MASUBE

    İsâbet etmiş (felâket, musibet, belâ, âfet).
  • MASUG

    Kalıba dökülmüş. * Örneğe uygun. * Düz.
  • MA'SUM

    Günahsız, suçsuz.
  • MA'SUMÂNE

    Günahsızcasına, suçsuz olarak.