M Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • MAZCER

    (C.: Mazâcir) Gönül daralacak ve sıkıntılı yerler.
  • MA'ZEL

    (C: Meâzil) Irak, uzak, baid.
  • MAZEM

    İki dağ arasında olan dar yol. * Dar olan her yer.
  • MA'ZERET

    Elde olmadan suç, kabahat işleme. * Mücbir sebeblerini söyleyerek yardım dileme. Özür dileme.
  • MA'ZERETCU

    f. Özür arıyan.
  • MA'ZERETHÂH

    f. Özür dileyen. Afvedilmesini isteyen.
  • MA'ZERETMEND

    f. Özürlü, kusurlu. Mazeretli.
  • MAZFUF

    Yanında olan şeyleri tamamen tükenmiş olan kimse.
  • MAZG

    Ağızda çiğneme.
  • MAZGAL

    yun. Eskiden kale, hisar, sur veya şato duvarlarında açılan iç yanı geniş, dış yanı dar gözleme siperi.
  • MAZHAK

    (C: Mezâhık) Gülünç kimse.
  • MAZHAR

    Sahib olma, nâil olma. Şereflenme. * Bir şeyin göründüğü, izhar olunduğu yer. Çıktığı yer.
  • MAZHAR-I ESMÂ

    Çok sıfatlara ve isimlere mensub hâller kendinde görünen. İsimlere, isimlerinin üzerinde te'sirlerine mazhar (sâhib) olan. * Cenab-ı Hakkın isimlerinin tecellisine mazhar ve âyine olmuş olan.(Cenab-ı Hak insana giydirdiği vücud libasını san'atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış. O vücud libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder; muhtelif esmasının cilvesini gösterir. L.)
  • MAZHAR-I İLHÂM

    Kendine ilhâm olunan. (Arı, hayvan ve insanlara olduğu gibi) Kalbine ilhâm gelen zât.
  • MAZHARİYET

    Mazhar ve nâil olma. Elde etme. Muvaffakiyet.
  • MAZIG

    Çiğneyen, çiğneyici.
  • MAZINNE

    (C: Mezânin) İçinde bir şey olduğu tahmin olunan yer.
  • MAZIR

    Ekşi, hâmız.
  • MAZİ

    Geçmiş zaman. Geçen, geçmiş olan. * Gr: Bir işin geçen zamanda yapıldığını bildiren fiil. Fiil-i mâzi. Mazi sigası.(O Kadir-i Mutlak, bütün istikbaldeki acaib-i imkânata muktedirdir. Dünü getiren, yarını getirdiği gibi; maziyi icad eten O Zât-ı Kadir, istikbali dahi icad eder. Dünyayı yapan o Sani-i Hakim âhireti de yapar... M.)
  • MAZİF

    Herkese sofrası açık olan ev. Kapısı açık, misafir sever ev. Misafirperver olan hâne.
  • MAZİFE

    İzâfe olunmuş. * Keder, hüzün, tasa, gam.
  • MAZİ-İ NAKLÎ

    Yalnız işitilen bir şeyi anlatan fiil sigası. "Nuri gelmiş" gibi.
  • MAZİ-İ ŞÂD

    Neş'eli, sevinçli mâzi.
  • MAZİ-İ ŞUHUDÎ

    Gözle görünen veya görmüş gibi bilinen bir şeyi anlatan fiil sigası, kipi. "Nuri geldi" gibi.
  • MAZÎK

    Dar yer.
  • MA'ZİL

    Ayrı. Ayrı bir yer. * Uzak. Baid.
  • MAZİLLE

    Kıldan yapılma büyük çadır.
  • MAZÎM

    Mazlum.
  • MAZİN

    Karınca yumurtası. * Bir kabilenin adı.
  • MAZÎR

    Ekşi, hâmız.
  • MA'ZİRE

    (C: Meâzir) Özür etmek.
  • MAZÎRE

    Ayran.
  • MAZİRYUN

    Şahtere otu.
  • MAZİYAN

    Kendisinden küçük arklara ayrılan büyük su arkı.
  • MAZİYAT

    Geçmişler. Geçen zamanlar.
  • MAZİYE

    Şarap, hamr. * Beyaz iyi bal. * Beyaz ince yumuşak gömlek.
  • MAZÎZ

    Musibet ve belâya uğramış. Felâket acısına giriftar olmuş.
  • MAZLEME

    (C.: Mezâlim) Zulüm ve adaletsizlik. Haksızlık. Can yakma.
  • MAZLUM

    Zulüm görmüş. Kendine zulmedilmiş. * Halim, selim, sakin, sessiz.
  • MAZLUMANE

    Zulüm görmüşe yaraşır surette. * Sessizce. Sessizlikle.
  • MAZLUMÎN

    Zulüm görmüş kimseler.
  • MAZLUMİYYET

    Mazlumluk. Zulüm görmüşlük. * Sessizlik, yavaşlık.
  • MAZMAZ

    (İbranice) Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Suhuf-u İbrahim ve Tevrat'taki ismi.
  • MAZMAZA

    Gusül veya abdest alırken, elleri yıkadıktan sonra üç kere ağız dolusu su alıp ağızda çalkalamak.
  • MAZMİ

    Sulanan ekin.
  • MAZMUM

    (Zamm. dan) Zammolunmuş. İlâve olunmuş. * Yapışmış. * Zamme ile okunan.
  • MAZMUN

    Meâl. Mâna. Mefhum. * Nükteli, san'atlı, ince söz. * Ödenmesi lâzım olan. * Fık: Gasb, telef veya zulüm sebebi ile ödenmesi lüzum etmiş şey.
  • MAZNUK

    Nezle olmuş. Nezleli.
  • MAZNUN

    (Zann. dan) Zannolunmuş. Zan altında bulunan, kendisinden şüphe edilen. * Huk: Bir suç dolayısı ile sorguya çekilen kimse. Sanık.
  • MAZNUNÎN

    (Maznun. C.) Zan altında bulunanlar. Şüpheli kimseler.