M Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • MEBRUZ

    Gösterilmiş, ibraz olunmuş. * Açılmış mektub.
  • MEBSEM

    (C: Mebâsim) Tebessüm etmek, hafif gülümsemek.
  • MEBSUS

    Dağılmış. Yayılmış. Herkesçe duyulmuş. şayi' olmuş.
  • MEBSUT

    Açılmış. Yayılmış. Serilmiş. * Mufassal. Etraflıca beyan olunan. Bast olunmuş. Uzun uzadıya anlatılmış.
  • MEBSUTEN

    Mebsut olarak.
  • MEBSUTEN MÜTENASİB

    Birbirlerine nisbetli olan iki şeyden birinin artmasıyla, diğerinin de aynı nisbetle artması; veya eksilmesiyle diğerinin de eksilmesidir. Doğru orantılı.
  • MEBŞURE

    Yüzü ve vücudu güzel yaratılmış kadın.
  • MEBŞUŞ

    (C.: Mebâşiş) Silinmiş. İzi eseri kalmamış.
  • MEBTUN

    Karnı hasta olan kimse.
  • MEBTUŞ

    Tutulmuş. * Hışım olunmuş.
  • MEBTUT

    Kesilmiş ve ayrılmış.
  • MEBTUTE

    Fık: Üç talak ile boşanmış olan kadın.
  • MEB'UC

    Karnı delinmiş.
  • MEB'US

    Gönderilen. Ba's edilen. * Halk arasından seçilerek Millet Meclisine âzâ edilen. * Allah tarafından gönderilmiş olan. * Öldükten sonra diriltilen.
  • MEB'USÂN

    f. Meb'uslar. Milletvekilleri.
  • MEB'USİYET

    Mebusluk. Milletvekilliği vazifesi.
  • MEBYET

    Geceliyecek yer. Gece vakti kalınacak yer.
  • MEBZUL

    Bol. Çok sarf olunan. Ucuz.
  • MEBZULÎ

    Bolluk, çokluk, kesret.
  • MEBZULİYYET

    Ucuzluk. Bolluk.
  • MEBZULİYYET-İ ELVAN

    Renk bolluğu.
  • MEC'

    Hurmayı sütle ıslatıp yemek.
  • MECA'

    Açlık.
  • MECAA

    Hilebazlık etmek, hile yapmak.
  • MECADİF

    (Micdâf. C.) Kayık veya sandal kürekleri.
  • MECADİL

    (Micdel. C.) Köşkler, kasırlar.
  • MECAE

    (Mecâet) Açlık. Acıkma.
  • MECAL

    Tâkat. Güç. Kuvvet. * İktidar. İmkân. * Fırsat.
  • MECALÎ

    (Meclâ. C.) Aynalar.
  • MECALİS

    Meclisler. Toplantılar. Toplantı yerleri.
  • MECAMİ'

    (Mecmua. C.) Mecmualar. Dergiler.
  • MECAMİR

    (Micmer. C) İçlerinde tütsü yakılan kaplar, buhurdanlar.
  • MECANE

    Ne bulursa sakınmadan yapmak. Mecnunluk.
  • MECANİK

    (Mencenik. C.) Mancınıklar. (Bak: Mancınık)
  • MECANİN

    Mecnunlar. Deliler.
  • MECARÎ

    (Mecrâ. C.) Mecralar. Su yolları. Su yatakları.
  • MECAZ

    Yerinden ve haddinden tecavüz etmek. Hududunu aşmak. * (Cevaz. dan) Geçecek yer. Yol. * Edb: Hakiki mânâsı ile değil de ona benzer başka bir mânâ ile veya istenileni hatırlatır bir kelime ile konuşmak. İstenilene benzer bir mâna ifadesi. Meselâ: Bazı Hadis-i Şeriflerde dünyaya nezâret eden iki melâikenin öküze ve balığa benzetildiği gibi.Edebiyat: Lügatı'nın, "Mecaz" Maddesinde şu tafsilât vardır: Bir kelime, kendi mânasında kullanılırsa; hakikat olur. Eğer bir münasebetle asıl mânasından başka bir mânada istimâl edilir ve kendi mânasında kullanılmasında "karine-i mânia" bulunursa mecaz'dır. Meselâ; tahta kelimesi ağaçtan satıh mânasına olduğu halde hakikattır. Fakat yazı levhası mânâsına kullanılır. Faraza, Muallim tarafından talebeye "tahta başına geç" denilirse, mecaz'dır. Çünkü, levhanın tahtadan yapılmış olması münasebeti ile, bir de başına geçilecek tahtanın ancak yazı tahtası olup döşeme ve tavan tahtalarının başına geçilemiyeceği karine-i mâniası ile, o kelime hakikat mânâsından mecâz mânâsına naklolunmuştur.Nakildeki münasebete alâka denilir. Alâkası teşbih olan mecazlar istiâre, başka türlü alâkası bulunanlar da mecaz-ı mürsel'dir. Mecaz-ı mürselin alâkaları teşbihten başkadır ve en meşhurları şunlardır:1- Hulul : Hakikat ve mecaz mânalarında birinin ötekine mahal olmasıdır. (Derse girildi) denildiği vakit, hâl olan dersin söylenip onun mahalli bulunan dershânenin kasdedilmesi. (Yemekhâneye indi) denilince de, mahal bulunan yemekhânenin zikrolunup yemeğe inildi, denilmek istenmesi gibi.Mânâca cüz'i bir fark ile buna, zarfiyyet, mazrufiyyet alâkası da diyebiliriz.2- Sebebiyyet, müsebbebiyyet : Hakiki ve mecazi mânâlardan birinin diğerine sebeb müsebbeb olmasıdır. "Bir muharrir, kalemiyle geçinir" cümlesinde sebeb olan kalemin zikredilip müsebbeb olan yazı ücretinin kasdedilmesi; kar yağarken söylenilen "bereket yağıyor" cümlesindeki müsebbeb olan bereketin zikredilip, sebeb olan karın murad edilmesi gibi.3- Cüz'iyyet, külliyet : Hakikat ve mecaz mânâlarından biri, diğerinin cüz'ü olmasıdır. Diğer bir tabir ile; bir şeyin bütünü kasdedilmesidir. "Marmaradan her yelkenUçar gibi neş'eli"beytindeki yelken kelimesi gibi. (ki, onun zikriyle bütünü söylenip parçası, yahut parçası söylenip bütünü bulunan kayık murad edilmiştir).4- Itlâk ve takyid : Hakikat ve mecaz mânâlarından birinin mutlak yâni umuma; o birinin mukayyed, yâni hususa delâlet eder olmasıdır. Hayvan kelimesindeki mânâ umumidir. Hayvan deyip de meselâ "At" ı murad etmek onu mukayyed bir mânâda kullanmak demek olacağından "Mecaz" olur.5- Kevniyyet : Bir şeye eski hâlinin ismini vermektir. Bir vâlidenin, yetişmiş oğluna; "bizim çocuk" demesi gibi.6- Evveliyyet : Bir şeyi sonra olacağı isim ile zikretmektir. Tıbbiye ve deniz mekteblerine yeni girmiş talebeye "Doktor ve Kaptan" denilmesi gibi.(Mecaz ilmin elinden cehlin eline düşerse, hakikate inkılâb eder, hurâfata kapı açar. S.)
  • MECAZE

    Cevizlik yer.
  • MECAZEN

    Mecaz olarak. Gerçek değil de mecaz yoliyle.
  • MECAZ-I MÜRSEL

    Edb: Kelimenin asıl mânâsıyla mecazî mânâsı arasında benzerlik bulunmasından başka bir alâka bulunmasıyla olan mecazdır.
  • MECAZÎ

    Mecazla ilgili.
  • MECAZİB

    (Meczub. C.) Meczublar. Cezbeye tutulmuş olanlar.
  • MECBE

    Geniş ve işlek yol.
  • MECBEE

    Mantar yetişen yer.
  • MECBUB

    Hayası ve zekeri kesilmiş.
  • MECBUL(E)

    (Cibillet. den) Yaratılmış. Yaratılışında bir hâl veya sıfat bulunan.
  • MECBUR

    Zor görmüş. Zorla bir işe girişmiş. İcbar görmüş. * Hatırı alınmış, gönlü yapılmış. (Hakiki manası: Kırıldıktan sonra bütünlenmiş.)
  • MECBUREN

    İster istemez. Cebirle. Zaruret icâbı. Zorla.
  • MECBURÎ

    Zor altında, ister istemez, yapma mecburiyetinde.
  • MECBURİYET

    Zora tutulma. Mecburluk.