(Rahm. den) Kendine rahmet edilmiş. * Rahmete kavuşmuş. Dünyanın sıkıcı ahvâlinden kurtulup rahmet-i İlâhiyeye kavuşmuş olan. Dünya imtihanından kurtulup, vazifesini bitirmiş, paydosa kavuşmuş olan. (Vefat etmiş müslüman hakkında söylenir.)
MERHUME
Vefât etmiş, rahmete kavuşmuş kadın.
MERHUN
(Rehin. den) Rehin edilmiş olan. Ödünç alınan bir şeyi teminata bağlamak için, onun yerine verilen herhangi bir şey. * Belirli müddetle bir şeye bağlı olan. * Edb: Mânası diğer beyit ile tamamlanan beyit.
MERHUZ
Yıkanmış, gusül etmiş.
MERİ'
(C: Emrâ-Emru) Otu çok olan yer. * Ucuzluk olan yer.
Muzdarip, sıkıntılı. * Çeşitli nesne, muhtelif. Karışık, muhtelit.
MERÎD
Katı, yoğun. Güçlü, kuvvetli kimse. * Süt içinde ıslatılıp yumuşatılan hurma. * Baş kaldıran. Sadece fesadlık çıkaran. İnatçı. Şerli. Haddini aşmakta, azgınlıkta ve günahkârlıkta çok ileri gitmiş olan.
MERİDYEN
(Bak: Hatt-ı nısf-un nehar)
MERİH
Beyaz servi.
MERİH
Koz: Güneş etrafında seyreden seyyarelerden dünyadan sonra güneşe en yakın olanı. (Aslı: Merrih veya Mirrih okunur.) * Mars.
Kokmuş deri. * Derinin yününü yolmak. * Kazımak. * Nüfuz etmek, içine işlemek.
MERK
f. (Bak: Merg)
MERKAAN
Ahmak kimse.
MERKAB
Gözetleme yeri.
MERKAD
Uyku yeri. Yatacak yer. * Mezar, kabir.
MERKAŞ
Bir şeyin üstünde siyah ve beyaz noktalar olması.
MERKAT
(Bak: Mirkat)
MERKEB
(Rekb. den) Binilen vâsıta. Binilen şey. * Eşek.
MERKEL
(C: Merâkil) Yol. * Hayvan üstüne binen kimsenin iki tarafından ayağı dibindeki yer.
MERKEZ
(Rekz. den) Bir şeyin ortası. Vasat. Yol. Durum, vaziyet. Hal, suret. * Şubeleri bulunan bir teşkilâtın idâre olunduğu ve emir veren yeri, makamı. Bir şeyin en işlek yeri. Teşkilât olan yerin en yüksek makamı. * Geo: Dairenin orta noktası. Çaplarının kesim noktası.