(Mevzune) Altın, inci veya elmasla işlemeli şey. Murassa.
MEVECAT
(Mevce. C.) Dalgalar.
MEVEDDET
Dostluk. Sevgi. Muhabbet. Muhabbet etmek. Sevmek.
MEVETAN
Canı olmayan nesneler. * İhya olunmayan, ekilip biçilmeyen arazi.
MEVFUR
(Vefir. den) Tam olan şey. Çoğaltılmış. Çok. Kesir. Bisyâr. Evfer. * Edb: Aruz kalıblarından biri.
MEVH
Kuyunun suyu çok olmak.
MEVH
Avucuyla su içmek.
MEVHİBE
İhsan. Sevgi. Hediye.
MEVHİBE-İ İLÂHİYE
Cenab-ı Hakk'ın ihsan ve hediyesi.
MEVHİL
(Vahl. den) Çamurlu yer.
MEVHİN
Gece yarısına yakın vakit.
MEVHUB
(C.: Mevâhib) (Vehb. den) İhsan edilmiş, verilmiş, hibe olunmuş, bağışlanmış. * Fık: Karşılıksız olarak birine verilmiş.
MEVHUBAT
(Mevhub. C.) Bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
MEVHUBE
Verilmiş. İhsan edilmiş. Karşılıksız olarak birisine verilmiş mal.
MEVHUM
Aslı olmayıp evham mahsulü olan. Vehim.
MEVHUMÂT
Mevhumlar. Asılsız olduğu hâlde zihinde meydana gelen şeyler.
MEVHUME
Vehim, kuruntu ve hayâl nev'inden bir şey.
MEVHUN
Zayıf ve arık adam. Zayıflamış kimse.
MEV'İD
Va'din yerine getirildiği yer. * Vaad etmek. Vaad. Söz vermek.
MEV'İD-İ MÜLÂKAT
Buluşma yeri.
MEV'İL
Sığınacak yer. * Sel suyunun karar kıldığı yer.
MEV'İZA
Mev'ize. Öğüt. Nasihat. * Bir cemaate veya kimseye kalbini yumuşatacak ve iyiliğe sevkedecek surette hakikatları ders vermek.
MEV'İZA-İ DİNİYE
Dinî nasihat.
MEV'İZAKÂR
f. Nasihat veren, öğüt eden. Nâsih.
MEVK
Örümcek, ankebut.
MEVK
Bir şeyin ucuz olması.
MEVKIF
Durak. Durulacak yer. Ayakta duracak yer. İstasyon.
MEVKİ'
Yer. * Sınıflandırılmış yerlerden her biri. * Vapur, tren gibi yerlerde sınıflandırılmış, değeri yüksek olan yer. * Bir şeyin bulunduğu veya vukua geldiği yer.
MEVKİB
Kafile. Alay. Atlı veya yaya giden kafile. Cemaat.
MEVKİB-İ İKBAL
Talihli kafile.
MEVKİD
Ateş ocağı.
MEVKİN
(C.: Mevâkin) Kuş yuvası.
MEVKİT
(C.: Mevâkit) Tâyin ve tesbit edilip kararlaştırılan yer veya zaman.
MEVKUD
(İkad. dan) Yakılmış. Yandırılmış olan.
MEVKUF
Durdurulan. Vakfedilen. Dâimi bir halde bırakılan. * Tevkif edilen. Tutulup hapsedilen. * Ait, bağlı.
MEVKUFAT
(Mevkufe. C.) Bir zaman için tutulup alıkonulmuş mal veya para. * Vakfedilmiş mal, emlâk. * Gelirden artıp hazineye mâl edilen para.
MEVKUFEN
Mevkuf olarak.
MEVKUFÎN
(Mevkuf. C.) Tevkif edilmiş kimseler. Tutuklular. Mevkuflar.
MEVKUFİYYET
Maznunun hüküm giyinceye kadar hapsedilmesi. Hapsedilme hâli. * Bağlı olma.
MEVKÛL
(Vekâlet. den) Bir vekile emanet edilen.
MEVKÛLÜN İLEYH
Kendisine bir iş bırakılan adam. Vekil.
MEVKUM
Hüznü şiddetli olan.
MEVKUT
Vakitli. Vakti belli olan. Mahdud ve muayyen olmuş vakit.
MEVKUTE
Zamanı muayyen, belirli olarak çıkan matbuât. Gazete, mecmua gibi şeyler.
MEVKUZE
Ağaçla vurulmuş.
MEVLA
Sahib. Rabb. * Efendi. Köleyi âzad eden. * Şanlı. Şerefli. Mâlik. * Mün'im-i Mutlak olan Cenab-ı Hak (C.C.). * Terbiye eden, mürebbi. * Yardımcı, muavenet eden. * Dost ve komşu. * Azâd olan.
MEVLANA
Efendimiz, mevlâmız mânâsında olan bu kelime, hürmeten büyük kimselere söylenmiştir. Hazret mânâsında da kullanılır.
MEVLANA CAMİ
(Bak: Câmi)
MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ
Hi: 672 de Belh'de doğdu. Konya'ya geldi ve yerleşti. Mühim eseri Farsça ve manzum yazdığı Mesnevi'sidir. İkişer mısralı kafiyeli şekilde olduğundan bu isim verilmiştir. Mevlevi Tarikatının piri ve serefrâzıdır.
MEVLANA HALİD
(Hi: 1192-1242) Yüzyıl evvelinin müceddidi olduğu milyonlarca irşad ettiği kimselerin şehadetiyle sabit olmuştur. Şam'da vefat etmiştir. Hz. Osman bin Affan (R.A.) soyundandır. İlim ve takvada ve her çeşit makbul vasıflarda, devrindeki en ileri âlimlerin ve velilerin fevkinde idi. Bütün ömrünü zühd ve verâ ile geçirdi. Çok âlim ve veli yetiştirdi. Nahivde, kelâmda, fıkıhda, tasavvufda kıymetli eserler verdi. O zamanda Hindistanda bulunan Kutub Abdullah Dehleviden ders almıştı.