f. El ayası ile beş parmağın tamamı. * Hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları. * Eskiden Şark hükümdarlarının imza yerine ellerini kırmızı boyaya sürüp, kâğıdın üstüne basmalarıyla olan şekil, tuğra. * Mc: Kuvvet. Savlet, satvet.
PENÇE-İ KAHR
Kahir pençesi. Mahveden el.
PENÇEZEN
f. Pençe vuran, düşman.
PEND
f. Nasihat, vaaz, öğüt.
PENDİMİ GUŞ ETTİ
Nasihatımı dinledi.
PENDKÂR
(C.: Pendkârân) f. Nasihat eden, nâsih. Öğüt veren.
PENDNÂME
f. Öğüt kitabı.
PENDUZ
f. Çuvaldız.
PENİR
f. Peynir.
PER
f. Kanat.
PERAKENDE
f. Dağınık. Dağıtma. * Azar azar yayılan veya satılan.
PERAKENDEGÛ
f. Saçma sapan konuşan. Saçmalayan.
PERANDAH
f. Sepilenmiş deri sahtiyan.
PER-AVER
f. Kanat açan, kanat açıcı. Keskin uçan.
PERÇEM
f. Kâkül. * Tepede bırakılan saç. * Mızrak ve bayrak gibi şeylerin başlarına konulan püskülümsü şeyler.
PERD
f. Kıvrım, büklüm, kat.
PERDA
f. Yarın.
PERDAHT
f. Cilâ. Parlaklık, parlama. * Düzleme, temizleme.
PERDAHTE
f. Cilâlanmış, parlatılmış. * Temizlenmiş, düzenlenmiş, tertib edilmiş.
PERDAR
f. (Bak: Berdâr)
PERDAZ
f. Tertib eden, düzenleyen, düzeltici.
PERDE
f. Kapı, pencere gibi yerlere asılan veya iki yeri birbirinden ayıran, görünmeğe mâni olan şey. * Mc: Irz, namus, iffet.* Bir müzik parçasını meydana getiren seslerden herbirinin kalınlık veya incelik derecesi. * Bir sahne eserinin büyük bölümlerinden her biri. * Ekran, sinema perdesi. * Tıb: Aksu. * Mc: Gaflet. Basiretsizlik. (Bak: Esbabperest.)
PERDE YIRTILMAK
Hayasızlık etmek, utanmazlık.
PERDEBERDAR
f. Perde kaldırıcı. Perde açıcı.
PERDEBER-ENDAZ
f. Perdeyi kaldırıp atan. * Utanmayı bırakan, sıkılmayan, utanmayan, hayâsız.
PERDEBİRUN
f. Utanmaz, açıksaçık konuşan.
PERDEBİRUNÂNE
f. Sıkılmadan, utanmazcasına. Perdeyi kaldırırcasına. Edebsizce.
PERDEDÂR
f. Perdeci, kapıcı, odacı. Bir şeyin görünmesine ve bilinmesine mâni ve perde olan.
PERDEDÂR-I FELEK
Ay, kamer.
PERDEDER
f. Perde yırtan. Utanmaz, hayâsız.
PERDEGÎ
(C.: Perdegiyân) f. İyi örtünmüş ve namuslu kadın.
PERDE-İ CÜMUD
Donmuş, katı perde. * Mc: Alem, tabiat. * Akıl ve hissiyatı kendisi ile meşgul edip, dini ve ulvi hakikatlardan ayıran, gaflet veren perde.
PERDE-İ NİLGÜN
Gökyüzü, sema.
PERDE-İ TÜRABİYE
Toprak perdesi, yer yüzü.
PERDEKÂR
f. Perdeli. Perde ile örtülü yer.
PERDEKEŞ
f. Perde çekici, örtücü. Engel, mâni.
PERDENİŞİN
f. Perde arkasında oturan. * Mc: Namuslu, temiz.
PERDEPUŞ
f. Örten, örtücü.
PERDESERÂ
f. Şarkı söyleyen, şarkıcı. * Saz çalan, çalgıcı. * Küçük çadır.
PERDESERÂY
f. Küçük çadır. * Şarkı söyleyen, şarkıcı, hânende. Çalgıcı, saz çalan.